Bumerang - Yazarkafe

14 Mayıs 2013 Salı

Almanya'da Türk yemegi pisirme cabalari !

Su anda mutfakla baya hasir nesir olan kiz arkadaslarimin "aaa cabalayacak ne var, gayet basit bi sey yani" dediklerini duyar gibi oluyorum. Ama sanirim birbirine neden sonuc iliskisiyle bagli iki hususu unutuyorlar. 1- Her insan mutfakta usta olmayabilir ve de farzedelim ki daha önce denemedigi bi yemegi pisirecek, yemegin tarifine bakmasi lazim. 2- Tarifler genelde Türkiye'deki sebze meyve boyutlarina göre yazilmis. Almanya'da buna uygun yiyecegi nerden bulcam ? Türk marketlerinden bir kaci insani boyutlarda sebze satisi yapmiyor degil, Türkiye'den getiriyolar öle. Ama onunla da kim ugrasacak, ben her zaman evime en yakin olan marketi kullaniyorum ve devasa boyutlardaki sebzeleri satin almak durumunda kaliyorum.

Türlü tarifi yazmis kadinin biri: 2 patlican, 2 kabak, 2 patates...
Yahu burada bunlardan kullansam 10 kisiyi doyururum be. O yüzden ben genelde bir* tane alip(*Almanya'da bu islerin kilo usulü olmamasina bayiliyorum), yarisini kullaniyorum :) (Laf aramizda diger yarisini kullanmayi genellikle hatirlamiyorum ve maalesef cöpe gidiyor :(

Genelde domateslerin en kücüklerinden almaya dikkat ediyorum. Kücük olunca daha tatli olur gibi bir ütopya var kafamda.

Sarimsak dedigin feci pahali. Halen, vakti zamaninda annemin bavuluma sikistirdigi sarimsaklari kullaniyorum :)
 
Tüm bu malzemeleri bir güzel kavurup, karistirdiktan sonra suyumuzu da döküyoruz ve hoooop yemegimiz hazir :):)
 
Tam da tarife uygun oldu aslinda, bir kac gün pilavla filan iyi gider bu.
Hadi afiyet olsun bol hormonlu yemegimiz :)

10 Mayıs 2013 Cuma

bu sarkiyi severek dinliyorum :)

Of Montreal - Oslo in the Summertime

Oslo in the summertime; nobody can fall asleep, staring out the window from my bed.
At 4 A.M., the sun is up. Look, the sky is peppered with sea birds and with crows all cackling.

Up in treten Heimdalsgate, me and Nina making fun of footballers in Rudolf Nilsen Plass.
I practice my Norwegian on poor befuddled waitresses, who shake their heads completely at a loss.
Oslo in the summertime -- the streets are strangely quiet 'cause everyone's away on holiday.

Oslo in the summertime; Pakistani children play locked inside of the courtyard all day.
Pretty people everywhere, sun-lamp tans and flaxen hair -- just tell the American not to stare.



 

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Güzel bir pazar günü

Burada pazar günleri Istanbul'dakinden ya da acayip metropolit baska bir sehirden farkli olarak alisveris merkezleri ve kalabalik icinde degil de huzur arayisi icerisinde geciyor. Ben de bu hayat sekline adapte oldum ve koca pazar gününü nehir kenarinda cimlere uzanip kitap okuyarak gecirdim :) havanin güzelliginin de bu duruma etkisi yok deil tabi. Erkek arkadasimla gitmistik bu mekana ama daha sonra mac izlemek istedigini söyledi, ben de bu güzelim havada iceri kapanip bir seyler izlemenin sacma oldugunu söyledim :) Neyse sonuc olarak ikimiz de kendi yolumuza gittik. etrafi gözetliyip, yilin kisitli zamanlarinda günese sahip olabilen kuzeylilerin nasi aktiviteler yaptiklarini inceledim. Genellikle botlarinda, yatlarinda takiliyorlar :) Tüm aileyi toplayip, cocuklarini da güvertede kucaklarina alip günesin ve nehrin tadini cikariyorlar :) Benim gibi cimlerde uzanan bir grup genclik kendi caplarinda muzik calip dans ederken, bazilari da frizbiyle oynuyor. Önümden bisikletli pek cok insan geciyor ve hava 20 derece olsa bile t-shirt ünü üstünden cikarmis gencler görüyorum :) Etrafta bos siseleri toplayan bir kac evsiz adam takiliyor gözüme. Tiplerinden az tirsar gibi oluyorum ama Alamanyanin ne kadar güvenli bir memleket oldugunu bir kez daha hatirlayip kitabima gömülüyorum :) Dakikalar birbirini kovaliyor ve ben de artik bir seyler yeme-icme hissiyati doguyor :) Ingiliz arkadasim Ann'e nerde oldugunu, neler yaptigini soruyorum, o da beni biergarden a davet ediyor. Mcdonalds'tan aldigim "pommes"ler(Almanca:patates kizartmasi) ile Prenzlauer Berg'e dogru yol aliyorum :) Birkac bira caktiktan sonra da yakinlardaki Yunan restauranina gitmek istiyorum ve Michael'i da sürükleyip gidiyorum :) Ben "bifteki "(bildiginiz biftek!) siparis ediyorum, Michael da sardalya :) Her daim yanimizda ouzo shotlarimizi tazelemek üzere Yunan garsonlar bitiyor :) Iyice yiyip ictikten sonra artik hem günesin hem de ickilerin agirligi üzerime cöküyor ve taksiyle evin yolunu tutuyorum, perde burda iniyor haliyle:P  :) Iste sakin ama zevkli bir pazar gününden aklima takilanlar bunlar... 
Bumerang - Yazarkafe