Bumerang - Yazarkafe

22 Haziran 2014 Pazar

Southend-on-Sea: Gitmeseniz de olur

Bir pazar sabahi, havanin da beklenmedik sekilde günesli olmasini firsat bilip, Southend'de, plaj sefasi yapmak icin yola ciktik. Tren Liverpool Street'den kalkiyordu, bilet de railcard ile 10 pound ediyordu, yani yüksek bir meblag degil. Hemen hemen 1 saat süren yolculugun ardindan Southend Victoria istasyonuna vardik. Istasyon hemen sehir merkezinin orda ve ana caddede ilerledikce denizi uzaktan seyredebiliyorduk. Southend bana biraz Southampton'i hatirlatti, gayet ufak bir merkez, 99p dükkanlari, dondurmacilar, vb. Londra kadar zengin görünümlü bir yer degil, gencleri de punk hipster karisimi, isyankar tipteler :) 

Sehir merkezinden denize dogru yürüdük ve sonunda zaman gecirebilecegimiz bir plaj bulduk. Plaj idare ederdi, tasli ve az biraz islakti. Ama asil sorun denizdi :S Plajdan asil denize uzanan, nerdeyse 1 km'yi bulan bir camur alani vardi ki, denize girmyi birakin, adamakilli izleyemiyorduk bile. Ömrünün neredeyse 20 yilini Ege Denizi'yle  ic ice gecirmis bir insan olarak gayet sinir bozucu bir durumdu bu. "Ingiltere'deyim, ne bekliyordum ki", "Zaten önümüzdeki haftasonu Türkiye'ye gidiyorum" gibi düsüncelerle kendimi teselli ettim bir sekilde :) Ayrica, söylemezsem olmaz, dünyanin en uzun iskelesini(2.16 km) barindiriyor Southend. Maalesef iskelenin üzerinde yürümek bile parali, ne kapitalist bir ülke arkadas. Ayrica iskelenin uzun olmasinin disinda baska bir özelligi yok. Bir de ilerleye ilerleye yine -asil- denize ulasamiyoruz, cünkü daha önce de belirttigim gibi camur tabakasi baya büyük bir alani kapliyor. Kisacasi, denizin soguklugu umrunda olmayip, yüzmek isteyen birisi, yine de sabirli olup bu salak camurlu alani yürüyüp gecmek zorunda...

Sehrin güzel ve eglenceli olan bir tarafi(bana göre tek tarafi) Adventure Island adindaki lunapark. Bir sürü roller coaster, carpisan araba, atli karinca, vb. barindiriyor. Özellikle cocuklar icin cok güzel bir eglence yeri. Biz bu lunaparkta pek vakit gecirmedik ama bir daha yolum düserse sadece oraya gider ve dönerim :)

Yani demem o ki, Southend, Londra'ya yakin, denize sifir(!), eger Londra'daysaniz ve illa yeni bir yer görmek istiyorum diyorsaniz gidebileceginiz bir yer. 

6 Haziran 2014 Cuma

Shoreditch: Londra'da alternatif eglence mekani arayanlarin adresi

Gecen sene bu zamanlarda Berlin'de yasiyordum ve sehrin atmosferine iyice uyum saglamistim artik. Berlin genc, dinamik, bundan dolayidir ki eglenceli bir sehir. Gece hayati, barlar, hersey gayet ögrenci mekani tarzinda, yani lüks gece klübüne, vs. rastlamak düsük ihtimal. Yeni tasindigim sehir olan Londra pek öyle degil. Sehrin daha zengin olmasindan midir nedir, burada herkes daha bir kapitalist, lüks eglence tarzini benimsemis. Örnegin, bayanlar her zaman sik giyimliler, topuklulariyla dolasiyorlar. Hal böyleyken bendeniz Londra'nin Kreuzberg'ini bulmak icin gezdim, dolastim ve sonunda Shoreditch'de karar kildim :) Dogu Londra taraflarinda olan Shoreditch, gerek sokak sanatiyla gerekse de  parklari ve eglence tarziyla bana göre Londra'nin en cool mekani.

Burada yasayan insanlar da ona göre daha marjinal. Örnegin, artistler, ögrenciler var bu tarafta daha cok. Barlari da gayet hos, Londra'nin diger yerlerine nazaran fiyatlari daha uygun. Bir mekana girebilmek icin illa topuklu ayakkabiya sarilmamiza gerek yok.  Geceleri cok asiri kalabalik da olmuyor, örnegin Covent Garden gibi. Cok büyük olmasa da bir kac Food market'i var ve burada Kore, Japonya, Fransa, vb. mutfagindan örnekler tadabiliyorsunuz. Shoreditch'in hemen dibindeki Brick Lane'de de pazar günleri bir market kuruluyor ki bisikletten yemege, fotograf makinesinden sapkaya hersey satiliyor icinde:) Pek cok canli müzik mekanini da barindiriyor Shoreditch. Yani demem o ki, yolunuz Londra'ya düsmüsse ve modern sehir hayatindan ve kalabaligindan az da olsa siyrilip, alternatif bir gezi alternatifi arayisi icindeyseniz Shoreditch'e ugrayin ! William Shakespeare bile burada yasamis yani :)

22 Şubat 2014 Cumartesi

Paella en az iki kisiye hazirlanir


Bazen kendi kendimize yalniz da herseyi idare edebilecegimizi söyleriz. Bence dogru da. Insanin yasamini sürdürmek icin gerekli her seyi yalnizken de yapabilecegine hicbir süphem yok. Yalniz yemek yapabilir, para kazanabilir, bir evde yasayabilir, spor yapabilir, disari cikabiliriz, vb. Hatta yalnizlik bazi konularda cok ise yarayabilir. Örnegin ayni evi paylastiginiz kisilerin, televizyonda sizin istediginiz kanali acmayip, kendi kafalarina göre takilmasi sizi sinir edebilir. Ya da sizin yasam alaniniza dair kurallar dayatmalari da sinir bozucu olabilir. Bu gibi durumlarda gercekten bazi kisilerin fazlalik oldugunu ve tek basimiza da cok mutlu olacagimizi düsünürüz. Bunlarin hepsine katiliyorum halen- ama bu gece duygularim biraz degisti, sanirim biraz fazla yalniz biraktigimdan kendimi.


Uzun zamandir ilk yalniz haftasonumu yasiyorum. Arkadaslar disari cagirdi tabi ki yine. Ama gitmemek icin kafamda bir sürü neden beliriverdi. Sanirim en büyük neden para. Parayi kafaya takmak, insani pek cok seyden alikoyuyor. Ben 24 yillik hayatimda böyle olmadigim icin, su anda beni daha farkli sekilde etkiledigini düsünüyorum. Yapmak istedikleri seyleri, paralari yetse bile fazla para vermemek icin erteleyen insanlara da daha cok hayret ettim dogrusu, nasil bu sekilde yasiyabiliyorlar diye. Hadi, yine benim durumum birkac aylik, sonrasinda dogru düzgün, hicbir istegimi ertelemeyecek sekilde yasayacagima eminim. Ama hayret ettigim kisiler de eger bu sekilde yasamaktan mutlularsa, onlara da imrenmiyor degilim. Cünkü her kosulda, parali ya da parasiz mutlu olmayi biliyorlar demektir ki gercekten de insanin parasal durumu zamanla farkli sekillerde degisebiliyor.

Izledigim filmde söyle bir sahne vardi: "Ilk sahnede esas kiz, herseyi yalniz da idare edebilecegini kendine tekrar edip duruyor. Sonraki sahnede de, restauranda oturmus, paella siparisi veriyor. Bunun üzerine garson, paella nin en az iki kisilik yapilabilecegini söylüyor. Kiz sinirlenip, restaurani terkediyor." Evet hayatimizda pek cok seyi yalniz gerceklestirebilirken, paella siparisi veremiyoruz. Ya da tenis oynayamiyoruz, belki bir esyayi kaldiramiyoruz. Bu tarz fiziksel ihtiyaclara benzer sekilde duygularin da paylasilmasi, onlari paylasan kisilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine, hissel ihtiyaclarini karsilamalarina yardimci oluyor. Kendimizi yalniz birakana kadar verdigimiz kararlar, attigimiz adimlar bir film seridi gibi önümüzden gecerken, bu kararlarin gerekliligini de sorgulamaya basliyoruz. Aslinda geriye dönüp bakmanin bize bas agrisindan baska katacagi pek bir sey de yok ama en azindan ilerde bu tarz yalnizliklar yasamamak icin ne yapmak gerektigi konusunda kendimizi bilinclendiriyoruz. Sürekli bulanik olarak görmeyi tercih ettigimiz gelecegimizi sorguladigimizda para gibi büyük bir ihtiyactan cok daha önemlisinin manevi tatminlik oldugunu rahatca anlayabiliyoruz. Evet, sanirim ben de artik sevdiklerime, sevdigim seylere yakin olmami saglayacak kararlar verecegim. Kendi manevi cikarlarimi maddi cikarlarimin önüne koymaya karar verdim eger o maddi cikarlar, manevi cikarlari saglayacak kadar avantajli olamazsa :) Mesela su anda oldugu gibi.  

6 Aralık 2013 Cuma

Londra Gezimiz :) 24-25 Kasim 2013

24 Kasimda arkadaslarla Londra gezisine ciktik. Arkadaslar günübirlik bir gezi planlamisti. Ben ertesi gün olan pazartesi de Londra'da kalacaktim, cünkü Türk konsoloslugundan vekaletname almam gerekiyordu annem icin.. Onu da detayli anlatacagim sonra.

Otobüs pazar sabahi saat 6:45 deydi. Ben yine hicbir cizelgeyi filan incelemeden ciktim yola. Sonra otogara gitmek icin olan otobüsleri beklerken gördüm ki meger pazar günleri bu saatlerde hic halk otobüsü yokmus, en erkeni  de 7:30 da geliyor. :S Caresizlikten kosarak gidersem belki varirim düsüncesi olustu birden, cünkü bulundugum caddeden gecen herhangi bir araca da rastlamamistim, taksi gibi.  Sonra sansima bir taksiyi tam da gecerken farkettim ve bagira cagira durdurdum. Sansa Londra otobüsünü yakaladim anlayacaginiz. :) Ama bana ders oldu, bu ecnebi milletlerde pazar gününün önemini halen kavrayamadagimi anladim. Halbuki Ingiltere'nin en azindan pazar günleri supermarketler filan acik oldugu icin farkli oldugunu düsünmüstüm...

Otobüs Southampton Tren Istasyonu'nun ordan kalkiyor ve sonra da üniversite duraginda duruyor. Benim arkadaslar da bu duraktan bindiler, benden 10 dakika sonra. Daha sonra da hep beraber pek de ilgi cekici olmayan otobandan yola ciktik. Londra gibi büyük bir sehre giderken, Istanbula olan yolda gördügümüz gibi pek cok endüstriyel binaya rastlayacagimi sanmistim, yanilmisim. Daha cok yasam alani gördüm diyebilirim.

Londra Victoria Otogari'na saat 9'da vardik. Gezimize de buraya gayet yakin olan Buckingham Sarayi'ndan baslama karari almistik zaten. Sarayin önünde bol bol fotograf cektikten, kraliceye de bir selam caktiktan sonra Michael da bize katildi :)  Haftasonu Londra'ya tasinacak daire bakmak icin gelmisti, bulmustu da :) Michael'in da aramiza katilmasiyla 2'ser Cinli, Rus, 1'er de Hollandali, Irlandali ve Türk'ten olusan grubumuz tamamlanmis oldu :)

Saraydan sonra hedefimizi Piccadily Circus olarak belirlemistik, buraya varmak icin de bol bol sincap fotografi cekerek St. James gölünün kenarindan yürüdük. :)  Horse Guards Parade'in ordan da Whitehall caddesine ciktik ve ilerleyerek kendimizi Trafalgar Square'de bulduk.  Daha sonra da circus'a gitmek yerine parlamento binasina dogru yöneldik. Burda da yine bir sürü fotograf cektikten sonra Tower Bridge'e dogru yol aldik. 
Baya uzun bir yoldu(simdi baktim google mapsten 3 mil filan), ama önceki sehir gezilerimden tecrübeliydim :) Ayrica bir barda oturup mola da verdik. Yol üzerinde St. Paul kilisesini de gördük, yani disardan. :) Girisi ücretsiz olan yerlere girmeyi kararlastirmistik önceden :D O sirada Cinli ciftimizin dönüs otobüsünün zamani yaklasmisti ve gruptan ayrildilar. Tower of London'i ve köprüyü de beraber gördükten sonra Michael'a da veda ettik. Berlin'e olan ucagini yakalamak icin havaalanina gecmesi gerekiyordu :( Bu hüzünlü andan sonra da grubun geri kalaniyla yani ben, Merel, Daria ve Anton British Museum'a gittik. Gayet ilgi cekici bir müze, yani adamlar Yunanistan'dan, ondan, bundan baya birsey calmislar. Artik yürümekten ayagimiza karasular indigi icin müzede fazla kalamadik, Asurlardan kalma eserleri ve Rosetta tasini gördük sadece belki. Zaten daha sonra yine geliriz mantigiyla artik kendimizi dinlenme ve eglenmeye yönelik aktivitelere verdik. Oxford Street civarinda buldugumuz bir barda oturduk uzun bir süre. Bir iki bira caktiktan sonra aciktigimiz farkedip restaurant arayisina girdik. Sansimiza gayet hesapli ve merkezi bir Italyan restaurani bulduk. Burda da yiyip ictikten sonra artik arkadaslarin saat 23:35 teki dönüs otobüsü yaklastigi icin geri Victoria'ya yürüdük. Ben o gece sevgili arkadasim Basak'ta kalacaktim. Kendisi Londra'da yasiyor ve calisiyor :) O da o aksam Türkiye'den dönüyordu ve Victoria tren istasyonunda bulusma karari aldik. Ama o zamana kadar da yalniz takilmiyim diye bizimkilerin pesine düstüm :) Geri dönerken ben pek yolu inceleyemedim arkadasimla mesajlastigimdan ama hedefe   cok da yakin durmuyorduk. Birkac kisiye de sorduk hatta yolu ama gerizekalinin biri bizi farkli bir yola yönlendirdi. Sonucta olan bize özellikle de grubumun diger üyelerine oluyordu, otobüslerinin kalkmasina cok az bir zaman kalmisti. Tam o noktada uzaklarda bir yerde bir heykeli gözümüz kesti, o caddeden sabah gectigimizi hatirladik. O sekilde sezilerimizle ilerleyerek Victoria tren istasyonunu bulduk. O noktada arkadaslardan ayrildim cünkü Basak'la bulusacaktim ama digerlerinin otobüsü yakalayip yakalayamadigina dair hicbir bilgim yoktu ertesi sabaha kadar, cünkü mesajlarima cevap gelmemisti, dolayisiyla endiselendim. Ama sonradan ögrendim ki son anda yakalamislar ve otobüse bindikleri gibi uyumuslar :)

Basakcim sagolsun benimle tren istasyonunda bulustu, ordan da evine dogru yol aldik. Cok güzel bir sekilde agirlandim :) Ertesi sabah da Basak is basi yaptigi icin beraber Liverpool Street'e kadar gittik trenle, sonrasinda ona da veda ettim kisa süreligine, sonucta Londra'ya yine gitmeyi planliyorum yani. :) Ben de Liverpool Street'in orda dolasirken sans eseri Deutsche Bank binasini gördüm. Binada, zamaninda beraber calistigim pek cok kisi vardi, ama sadece telefonda seslerini duydugum insanlar yani, bir samimiyet yok.  tabi ki iceri girmedim, disinda durup bol bol fotograf cekip sirittim :D O sirada sirketin disinda sigara icen tipler bana garip bakislar firlatti. Benim de icimde kisa süreligine de olsa hippi olmanin verdigi bir mutluluk, bir rahatlik olustu :D

Cafe Nero'da kahvaltimi yaptiktan sonra konsolosa gitme vaktinin gelip cattigini anladim. Konsolosa gitmek icin hangi durakta inecegimi biliyordum ama sonrasini pek incelememistim. Telefonumdaki GPS'e güveniyordum ama o da cok yavasti. Harita filan da olmayinca "Aman neyse, sora sora Bagdat bulunur" edasiyla durakta indikten sonra hemen hemen herkese Türk Konsoloslugu'nun nerde oldugunu sordum. %80 i bilmedigini söyledi, br adam da hemen karsimda duran Kuveyt Konsoloslugu'na sormami önerdi, onlarin kesin bilecegini iddia etti. Neyse ben de gittim sordum, konsolosluktaki adam bana bir yol tarif etti güzel bir sekilde, ben de tesekkür ettim cok. Ama beni yönlendirdigi yol, Türkiye yerine Danimarka Konsoloslugu ile bitiyordu. Ikisinde de kirmizi beyaz var diye bayraklari mi sasirdi mi naapti diye söylene söylene bu sefer de Danimarka Konsoloslugu'ndaki güvenlik görevlisine sordum. Bu sefer dogru yönlendirilmistim, biraz mesafe vardi ve randevuma da az zaman kalmisti, o yüzden  kosar adimlarla bayragimiza gittim :D Konsoloslukta islerimi kisa sürede hallettim, ama bazi noktalara deginmeden gecemeyecegim. Isleri tam olarak neydi hatirlayamiyorum, kapilarindaki yaziyi okumadim belki de ama konsolosun yanindaki odada calisan insanlar tam bir moron görünümündeydi. Nazikce sordugum "Konsolos yerinde degil galiba?" sorusu karsisinda bön bön suratima baktilar ve bir cevap vermeyi cok gördüler,  en az 1 dk. lik sessizlikten sonra, bir tanesi duygusuz bir sekilde "gelir birazdan" dedi. Bunlari özel olarak mi secmisler nedir...

Tüm islerim hallolduktan sonra, artik benim de Southampton'a dönüs vaktim gelip catmisti. Saat 13:30'daki otobüsüme binmek üzere yine Victoria'nin yolunu tuttum. Otobüse biner binmez de uykuya daldim. Iki günlük ikinci Londra maceram da bu sekilde sonuclanmis oldu, sanirim Ocakta daha uzun durucam :)

3 Aralık 2013 Salı

Southampton Günlükleri - 2


Dersler bitti, artik ocak ayindaki sinavlara calisma zamani, ama özellikle bugün hic calisasim yok. Havadan midir bilemiyorum. Hava gercekten cok kötü burda, bir daha günesi ne zaman görürüm bilmiyorum. Bi dakika ! Belki de biliyorum ! Sadece Istanbul'a gittigim zaman tabi ki de ! :)

Son zamanlarda okulun gym, yüzme havuzu gibi nimetlerinden faydalanmaya basladim. Nimet dedimse de yani yillik  ücretini vakti zamaninda verdim, sadece daha sik kullanmaya basladm :) Yüzmeyi cok seviyorum zaten, istedigim zaman gidip havuzu kullanabilmek süper :) Sonraki hedeflerim arasinda da kayaking dersi almak var, hayirlisiyla bakalim :)



En süper haberlerden birini vermeyi atladim galiba, part time is buldum ben yaa :) Yani sadece bir kere yapma firsatim oldu su ana kadar, ama umarim devami gelir. Nasil bir is mi ? Sonunda yurtdisinda Türkce bilmek bir ise yaradi diyebilirim. Türkce metin okuyarak, ( evet sadece okuyarak) 4 saatte 120 pound kazandim, eh idare eder :):)

Baska yaptigim aktiviteler arasinda, is basvurularinda bulunmak var mesela. Her basvuru sonucu, birileri benimle irtibata geciyor, hatta herhangi bir basvuruda bulunmasam bile cv mi ordan burdan bulup rastgele arayanlar var. Tesekkür ediyorum kendilerine burdan. Ama artik aliskanliktan midir nedir bilmiyorum onlar konusmaya baslamadan ben giriyorum araya "Sorry, before you start explainining your amazing job opportunity and tell me how great my CV is, just a note that I am not eligible to work in the UK(or Europe or USA or all the countries apart from Turkey." Bunun karsiliginda cevap: "Thanks for your professional approach. Then you are not suitable for the job." Is basvurusu ya da detay verme kismi burada sonlaniyor ve telefon kapaniyor. Kardesim is ilanina yazmamissin, sadece eligible olanlari aliyoruz diye, ya da CV me baktiginda da Türk oldugumu görmüyor musun?, Ingiltereyle de bir baglantim yok master disinda. Ama tüm bunlar sonucu ben sadece "I think I am too good  to be (not)eligible to work in the UK" diye düsünüyorum :) Kendimi böyle süper hissettirdikleri icin cok minnetarim onlara. :D

Gezi planlarim da tam gaz isliyor, Örnegin iki hafta sonra ev arkadaslarimla Bath'(ae) gitme planim var, sonra da tekrar Londra ve digerleri :):)  Southampton'da yasam böyle devam ediyor simdilik. :) Iyiyiz, mutluyuz :)

10 Kasım 2013 Pazar

Southampton Günlükleri - 1

Daha önce de belirttigim gibi, Southampton'da yeni bir maceraya baslamis bulunmaktayim. University of Southampton - Knowledge and Information Systems Management bölümünde master yapiyorum. Berlin'den buraya gecisimin detaylarini pek vermemis olabilirim ama önceki yazilarimdan sebeplerin hemen hemen anlasilir oldugunu düsünüyorum. Is hayatinin yogunlugundan sikilma,  master eksigi, mekan degisikligi, Michael'in Ingiltere'de is bulma ihtimalinin daha fazla olusu, vb. Ve bu nedenlerin hepsinin güzel bir sekilde sonuclandigi düsünülünce( Michael da Londra'da is buldu, ocak ayinda baslicak :)) aldigim kararin ne kadar dogru oldugunu anliyorum :) Umarim hep böyle devam eder.

Southampton, daha önce yasadigim yerlere nazaran kücük bir sehir. Ama yine de kozmopolit, kapitalist bir görünümü yok degil tabi :) Universite evime biraz uzak. Yürüyerek 40 dk.da gidiyorum, evin yakininden direkt giden otobüs yok ne yazik ki. O yüzden iki otobüs degistirmem gerekiyor okula varabilmek icin. Ama olsun, bir sürü yer görüyorum otobüsle giderken :)

Sehir merkezi de kocaman degil. Bargate var bir degisik ozellik olarak. Alisveris merkezi de eksik degil her kapitalist memlekette oldugu gibi :) Pek cok restaurant ve bar var, 2 tane Türk restaurani bile var :) Henüz gitmek nasip olmadi ama en yakin zamanda denemek istiyorum :) Sehrin en güzel yani okyanusun dibinde olmasi diyebilirim. Havasi, Ingiltere'deki öteki yerlerden nispeten daha iyi.

Bugünlük burada noktaliyorum. Daha pek cok detay var tabi ki de, uykum geldi. Bir de tüm gün essay yazdigim icin parmaklarimin yorulduguu hissediyorum :) 

21 Ekim 2013 Pazartesi

Yeni hayat

Gün gecmiyor ki, yeni bir lokasyondan hayatima devam etmiyim. Uzun zamandir, planini yapmis oldugum master serüvenime Ingiltere'de baslamis bulunuyorum. Buraya varali 3 hafta fln oldu. Gayat güzel gidiyor, yani hava bile o kadar kötü degil. Umarim hep böyle devam eder, pek sanmiyorum ama :S Southampton Üniversitesi'nde Yönetim Bilisim Sistemleri bölümün okuyorum ve güzel bir sekilde de bitiricem ins. :) Southampton, daha önce yasadigim sehirlere nazaran hayli kücük, sessiz sakin bir yer. Dünyanin en güzel yeri olmayabilir ama ögrenci olmak icin ideal gibi. Londra'ya yakin olmasi da iyi, iki hafta sonra orayi da kesfe cikcam :) Su anda da Jersey'den sesleniyorum :)

Jersey de fena degildi.Hatta Southampton'dan dha güzel bir mekan diyebilirim. Iki gündür burdayim, önemli iki kalesini ve bir tane de sarap bagini dolastik. Hava mükemmel. Ekimin ortasinda ceketsiz dolasabiliyorum. Almanya'da bu imkansizdi :) 4 günlük tatilin ardindan tekrar Southampton'a dogru hareket edecegim. Orayla ilgili genis izlenimlerimi de bir sonraki yazimda paylasicam :)
Bumerang - Yazarkafe