Herkesin hayatında etki bırakan insanlar, ilişkiler olmuştur mutlaka. Bir arkadaşımızla oturup yıllar sana nasıl tanıştığımızı anımsamaya, o günleri yad etmeye çalışırız. Tanışma anına verdiğimiz önem ve ilgi, karşımızdaki insana verdiğimiz değere göre değişir. Hayatım boyunca ben de pek çok insanı gördüm, konuştum ama beni en çok etkileyenler sadece bir kere görüp bir daha hiç karşılaşmadığım kişiler olmuştur. Rasgele bir şekilde sohbete başlanır, o insan hakkında farklı yönler öğrenilir ve bazen tekrar görüşülmek istenir, (bazen istenmez :P) ama bir şekilde bu münasebetin aslında anlık olduğunu iki taraf da bilir. Tek başıma farklı bir şehirde yaşadığım için böyle durumlara daha çok maruz kalıyorum şu sıralar. Bir kaç örnekle özetleyelim madem :)
1- Treptower Park'a gitmeye çalışırken tanıştığım Meksikalı kadın
Berlin'de alışılmışın aksine güneşli bir haftasonuydu. Arkadaşlarım parkta barbecue yapmaya davet ettiler. Ben de her zamanki gibi evden geç çıktım. Telaş içinde ubahn- sbahn arayışına girdim. Neukölln sbahn istasyonuna kolay bir şekilde gitmeyi başardım ama bir de ne göreyim !!! Gitmek istediğim yöne doğru olan sbahn çalışmıyor :S Berlin'e uğramış olanlar bilir belki. Ubahn sbahn zımbırtılarında sürekli bir yapım çalışması durumları oluyor. Geç kalmanın verdiği telaş ile hedefe ulaşmak için alternatif yollar araştırıyordum ki o sırada bir bayanın "Fuck" nidasını işittim. Hattın çalışmadığını farkedip, tepkisini nazikçe dile getirmişti :) Etrafta ikimizden başka pek insan olmadığı için yardımlaşabileceğimizi düşündüm."Siz de mi ..... yönüne gitmek istiyordunuz?" diye sordum. Kadın hemen kocaman gülümsemesiyle "Aaa evet. Nasıl gidebiliriz acaba ? " şeklinde cevapladı. Bunun üzerine zar zor bulduğumuz bir Alman'a yolu sorduk. Meğer sbahnın yerine aynı hat için otobüs çalışıyormuş. Otobüse atlayıp yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik. Yol boyunca pek çok konudan konuştuk. Öncelikle benim Berlin'de tek başıma hayatımı sürdürmem çok hoşuna gitti. Değişimin her zaman iyi olduğunu ve farklı yerler, deneyimler kazanmanın süper olduğunu söyledi. 2 tane çocuğu varmış. Meksikalı ama Amerika'da yaşıyor. Los Angeles'ta. Arkadaşlarımla barbecue yapmaya gittiğimi, arkadaşlarımdan birinin de Meksikalı olduğunu söyledim. Nazikçe davet ettim hatta, geleceğini nerden bilebilirdim !! :D Arkadaşlarım, kadını yanımda görünce şok oldular. Ama sonra herkesin kanı kaynadı, beraber oturup bira içtik. Bizim genç ve dinamik olmamız çok hoşuna gitmişti. Belki bizden en az 20 yaş büyüktü ama halen gençlik ateşini taşıdığını söyleyebilirim :D Çocuklarını okuldan almaya gittiğinde herkes çok canayakın birisi olduğundan bahsetti. Ben de sevmiştim, kartını bıraktı ama kaybettim :/
2- Valizimi taşımama yardım eden Türk kadın
Istanbul'dan Berlin'e uçacaktım. Gate'de beklerken, değişik giyimiyle dikkatimi çekmişti hatta. Çok fazla Almancı Türklere benzemiyordu ama Türkiye'de yaşar gibi hali de yoktu. Uçak kalktı, Berlin'e tekrar varıldı. Yürüyen merdivenler olmadığı için tren durağına valizimi taşımaya çalışıyordum, o sırada yardımıma koştu. Ve tabi ki sohbet de başlamış oldu :) Daha önce Malatya'da yaşıyormuş, sonra Almancı eşiyle evlenip Berlin'e taşınmış. Çocuklarını Türkiye'de annesine bırakmış, burda ev taşıma işleriyle uğraşması gerekiyormuş. Eşi, Almanya'da üniversite bitirmiş nadir Türklerden. İş icabı İsviçre'ye gitmiş. Tam o sırada bana dert yandı. "Eşimle aramızda çok yaş farkı var. Bazen farklı şeyler yapmak istiyoruz. Mesela o İsviçre'de kendi hayatını yaşıyor. Ben de burda çocuklarla geçiniyorum. " He bir de kendi özelliklerinden bahsetti: "İyi fal baktığımı söylerler. Ama fincana değil de insanın yüzüne bakarak söylüyorum pek çok şeyi." "Benim hakkımda ne söyleyebilirsin?" diye sordum. "Çok net çıkaramadım ama başarı görüyorum." dedi. Benim koltuklar kabardı mı? Hayır. Fala mala inanmıyorum :P Yollarımız birkaç durak sonra ayrıldı...
3-Barmen Kürt Genç
Berlin caddelerini tek başıma arşınlamaya karar verdiğim günlerden biriydi. Önce Potsdamer Platz'a ordan da Friedrichstr civarlarına doğru yürüyüş yaptım. Hatta o sırada 2 sene önce sevgili arkadaşım Pelin'le beraber kalmış olduğumuz oteli de tekrar keşfettim :) Nehir kenarında yürürken baharın geldiğini müjdeleyen çiçeklenmiş ağaçların resimlerini çekiyordum. Nehir kenarındaki restaurantta çalışan bir genç Almanca bir şeyler söyledi. "İngilizce söyleyebilir misiniz?" diye sordum. Bu sefer de gayet iyi bir İngilizce aksanıyla "Caddenin fotoğrafını ne çekiyorsun, ver kamerayı, senin resmini çekiyim" dedi. Ben de "ama ağaçları çekiyordum, çok güzel görünüyorlar." diye cevap verdim. Bunun üzerine yine derin bir sohbete daldık. Ana tema, Berlin'e baharın geldiğini simgeleyen tek şeyin doğa olduğu, onun dışında havanın gayet berbat olduğuydu. "Ben güneyden geldiğim için bu tarz havalara alışamıyorum." dedim. Nereden geldiğimi sordu, Türkiye dedim. Ben ona sormadım. Meksika, Arjantin, İspanya'dan fln geldiğini düşünmüştüm. Berlin'de ne yaptığımı sordu, ısrarla içki ısmarlamak istedi. Kreuzberg'den, Londra'dan (orada yaşamış bir süre) bahsetti. Nerdeyse 1 saat konuştuktan sonra. "I am from Turkey as well" dedi. Ben şok. "Kaç saattir İngilizce konuşuyoruz niye kastırdın beni" dedim :D Küçüklüğünde İstanbul'da yaşamış, sonra Berlin ve Londra'ya gitmiş. İstanbul'u ve Türkiye'yi çok sevdiğini söyledi. Sık sık da ziyaret ediyormuş. "Kürt olduğumu söylediğimde bazı insanlar konuşmak istemiyor benle" dedi...
4- Posta kutusunu açmama yardım eden Alman komşum :P
Evet o komşum !! Ama 3 ayda sadece bir kere gördüm. :S Burda gerçekten bir komşu açlığı yaşıyorum. İlişkiler berbat. Alt katımda Hindistanlı bir adam sürekli acayip kokan Hindistan yemekleri pişiriyor. Karşımda bir çiftin hep arkadaşları geliyor ama yanlışlıkla benim zile basıyorlar, baygınlık geldi. Üst katta devasa boyda köpek barındıran, suratında en az 5 piercing olan bir genç yaşıyor vb.. Şu ana kadar hali vakti yerinde olarak tanımlayabileceğim tek kişi olan yakışıklı Alman komşumla posta kutumdaki sorun üzerine tanıştık :P Bana evi kiralayan firma yetkilisi adımı yanlış posta kutusuna yapıştırmış. Bende de başka kutunun anahtarı vardı. Bu durumda ben başkasının posta kutusunu açarken belki de başkası benim mektuplarıma zarflarıma erişiyordu :S Artık sabrımın taştığı günlerden birinde, bu genci yakalayıp "Ya pardon şu kutnun sahibini tanıyor musunuz acaba. Onun posta kutusuyla benimki karışmış" dedim. Hayır tanımıyorum dedi. Ama baya yardımcı olmaya çalıştı. En az 30 dk, elinde marketten aldığı domatesi, sütü, spagettisiyle yanımda dikildi ve nasıl çözüm bulabilirizi düşündük. Ben de o sırada kilidi kurcalıyordum. Saç tokasıyla, tırnağımla... Sonra birden çaaat kilit düştü. Posta kutusunu açabilmiştim !!! :D Çocuk da "Bak sorun çözüldü işte" dedi, gülüştük. Kırdığım kilidi onarmama yardım etti :D Bir daha da ne gördüm ne de işittim...