Bumerang - Yazarkafe

25 Aralık 2011 Pazar

Fransa Günlükleri 6 - NancY ! :)

Fransa'ya kadar gelmişken bari aylardır görmediğim Erasmus arkadaşlarımı da ziyaret edeyim dedim ve bu amaçla 17 Kasım günü(doğum günümmmm !!! :))  Paris Gare de l'est istasyonundan sabah 9 Nancy trenine atladım. İtalya'da yapmış olduğum dikkatsizliği burada da yapıp biletimi validate etmeyi unuttum :/ Gerçi unuttum demek saçma çünkü bihaberdim. Bu durumda önceden araştırmam gerekirdi, evet. Her neyse bilet kontrolcüsünü kafalamayı başardım bu sefer :) Nancy'e 1 saatlik tren yolculuğunun ardından vardım, vardığımda tren garında Dany karşıladı beni :) Çok özlemişim arkadaşımı yaa. Dany, Erasmus arkadaş çevremizdeki en sosyal en sempatik insandır. Kendisiyle Tatrzanska Yurdu'nda beraber kalıyorduk. Yurdun bahçesinde yaptığı barbeküler, çikolatalı muzlar unutulacak gibi değildi :) Doğum günümü kutlamak amacıyla içinde Nancy'ye özgü şekerler barındıran çok şirin bir kutu hediye etti. Sonra da Jeremie gelene kadar Nancy'deki belli başlı bazı binaları gösterdi. Jeremie Tatrzanska'da Dany'nin oda arkadaşıydı, müzik zevkimiz uyuştuğu için kendisini bilhassa severim :)


Şehir Paris'e kıyasla küçük tabi, ama binalar tamamiyle oraya özgü. Art Nouveau style deniyormuş buna. Ya da halk dilinde Gaudi tarzı :):) Şehir merkezinde bu tarzdaki tüm binaların fotoğrafını çektim. Bu iş hiç zor olmadı, zaten topu topu 10-15 tanelerdi. Dany'nin lisesini de görmüş oldum, hemen tren istasyonunun orda :) Binalar genelde eğitim- öğretim amacıyla inşa edilmiş. Matematik, fizik, müzik, hukuk hepsinin fakülteleri ayrı yapılarda. Jeremie'nin de gelmesiyle Stanislas meydanına gittik. Stanislas, Polonya-Litvanya kralı, Lorraine düküymüş. Kendisinin meydanda bir de heykeli bulunuyor, önünde fotoğraf çekilmeyi es geçmedik tabi ki :)Sonra da Fransa'daki en yaşlı şempanzeyi görmek üzere bir parka gittik :) Parktta ufak bir hayvanat bahçesi vardı ve içinde tavşanlar, geyikler de bulunuyordu. Bir kaç hoş fotoğraf çektim, ardından yağmurun da etkisini göstermesiyle bir bara oturalım dedik. Götürdükleri barda binlerce çeşit bira vardı. 10 tane farklı çeşit bira söyledik. İçtiğim biralardan isimlerini hatırladıklarım; Leffe, Faro, Guinness...Bira şişeleriyle pek çok foto çekildikten sonra Jeremie yanımızdan ayrıldı. Hastanedeki dedesini ziyaret etcekmiş. Biz de Dany ile öğle yemeği yemek üzere "Street of food" olarak tabir ettikleri caddeye gittik. Tipik bir Fransız restaurantından içeri girdik. Yemeklerin fotoğraflarını çekerken yan masadaki kadın "Ay benim küçük çocuğum da böyle yemekleri çekiyor" diyerekten benle alay etmiş, Dany translate etti..:S Ya sabır çekip ben lezzetli kaz ciğerimi bitirdim. Ardından da süper bir tatlı geldi bana ama midemde yer kalmadığı için arkadaşıma takdim ettim.

Yemek sefasından sonra Dany bana Nancy t-shirtü alma konusunda ısrar etti. O sırada bu isteğe bir anlam veremiyordum ama görünce jeton düştü. I (L) NY gibi ama I (L) NancY yazıyor aslında (anc harfleri görülemeyecek kadar küçük :)) Bu esprili t-shirt de aslında Jeremie'nin bana doğum günü hediyesiymiş :) Nancy caddelerinde dolaşmaya devam ettik,  Art Nouveau style diğer evleri ve 14.yy'da inşa edilmiş ve hapishane niyetine kullanılmış kapıyı (Craffe Gate) gördüm. Bu süre zarfında hep Dany'leydim, bir müddet sonra Jeremie hastane ziyaretinden geldi ve küçücük şehirde daha fazla dolanmanın gereği kalmadığını düşünerek bir Irish pub a oturduk. Nancy tamamiyle öğrenci şehri diyebilirim, o yüzden fazlaca öğrenci mekanı var. Bu bar da biraz öyleydi, yeni yetme tipler vardı içerde.Nancy'de bulunduğum gün şarap günü gibi bir şeymiş. Jeremie ile Dany şarap içti, ama ben 10 tane bira ve yemek eşliğinde içtiğim şaraptan sonra bari bir tane daha almiyim dedim ve sıcak çikolataya kaldım. Barın altında bilardo salonu vardı, b sini bilmediğim bilardoyu oynamaya ikna ettiler. Sopayla toplara o kadar komik vuruyordum ki hatta çoğu zaman ıskaladım :S Bariz bir şekilde deliğe sokulabilecek topları yerleştirdiğimde bile seviniyordum :D 3 kişi olduğumuz, ben de çürük olduğum için önce Jeremie ile sonra da Dany ile aynı takımda yer aldım. Her seferinde de Jeremie kazandı, genç tam bir bilardo şampiyonu :):) Zaman ilerledikçe iyice ısınıp doğru düzgün oynamaya başlamıştım. Hatta zaman o kadar ilerlemişti ki az kalsın 6 daki Paris trenimi kaçıracaktım. Koşa koşa gara gittik. Uzun bir aradan sonra arkadaşlarıma kavuşmuş olmanın verdiği tatmin ve mutluluk hisleriyle beraber ışıltılı Paris'e yol aldım :)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe