Bumerang - Yazarkafe

15 Ocak 2012 Pazar

2 Sergi Birden

Bugün, sevgili arkadaşım Deniz ile Tophane'de iki güzel sergiyi gezdik. Bir tanesi Tophane-i Amire binasında yer alan Salvador Dali resim sergisi, diğeri de Istanbul Modern'de bulunan Tekinsiz Karşılaşmalar adlı Türk bayan fotoğrafçıların sergisiydi. İkisinden de sanatsal açıdan ayrı tatlar alıp, farklı bilgiler edindim :)

Salvador Dali kariyerim aslında daha eskilere dayanıyor :) Üniversite yıllarımda, Sabancı Müzesi'ndeki sergisine gidebilme şansını elde etmiştim. Barcelona'dayken müzesine uğramak nasip olmasa da kendisi hakkında, "sürrealist ressam", "hafif kaçık", "eşine acayip bağlı" gibi bazı temel özellikleri biliyordum. Ama bugün ziyaret etmiş olduğum resim sergisinde, belki de günlerdir çalışmamanın verdiği bilgi açlığıyla, birşeyler öğrenmeye çalıştım ve başarılı da oldum sanki :) Buraya yazdıklarım ister inanın ister inanmayın tamamen aklımda kalanlar:P. Dali 1904 yılında Barcelona'da doğuyor. Babası, Katalanlığının da katkısıyla anarşist-ateistmiş, ama Dali tam tersine monarşiyi savunuyor ve koyu katolik. Zaten resimlerinde de İsa figürünü, diğer ressamların aksine kaslı,güçlü bir şekilde resmediyor. Sevdiği kadın olan Gala'ya da resimlerinde bir hayli yer veriyor ve kelebekle özdeşleştiriyor onu. Herhangi bir resminde kelebek görüyorsanız bilin ki o Gala aslında :) Dante'nin 700. doğum (veya ölüm) yılında İtalyanlar Dante'yi resmetmesini istiyorlar. O da resimlerinde İlahi Komedya'yı anlatıyor. Dante'yi kırmızı, sevdiği kız Beatrice'i de mavi olarak  gösterdiği resimlerinde Dante'nin cehennemeki halini, Araf'ı Cennet'i ve son olarak da iki sevgilinin buluşmasını aktarıyor. İlahi Komedya konsepti haricinde bir de Gala ile Akşam Yemeği kısmı vardı. Burda da Gala'yı yemek istediğini anlatmak istiyor Dali :P Doğu kültürünün batı kültürü tarafından benimsenmesine de yer verilmişti. Son olarak Dalinin resimlerine kullandığı bazı figürler ve anlamlarını da öğrendiğim şekilleriyle aşağıda aktarıyorum :) :
  • Karınca: Dali resimlerinde karıncaları, beğenmediği, varolmasını istemediği figürlerin üzerine yerleştiriyor.
  • Hayvan leşi: Karıncalarla aynı anlamda.
  • Yumurta: Aşk, sevgi.
  • Gül: Cinsellik
  • Saat: Zamanın kontrol edilemezliği
Gelelim 2. sergiye. Istanbul Modern'e daha önce hiç gitmemiştim. Karşımda gayet güzel bir sanat merkezi buldum. İlk önce cafesine oturup bir şeyler atıştırdık, cafe de cafe yani. İnsan kendini boğazın sularında hissediyor adeta :) Fiyatlar mekana uygun bir şekilde extreme olsa da kesinlikle gitmeye değer. Giriş katında Türk sanatçıların 1900 lü yılların başından günümüze kadar yarattıkları eserler sergileniyor, burası sabit. Alt katta ise, Türk bayan fotoğrafçıların sergisi yer alıyordu. Burada dikkatimi en çok çeken şey, sadece katalogu yer alan Korkutan Asyalı Adamlar adlı sergiydi. Istanbuldaki anayolların kenarlarında bulunan yeşilliklerde pinekleyen erkeklerin fotoğraflarını içeren bir sergiymiş :)

Evet, anladığınız gibi bir hayli sanatsal bir gündü, yakın zamanda farklı mekanlarda tekrar etmeyi umuyorum :)

13 Ocak 2012 Cuma

One Way Ticket

Hayatımda ilk defa tek yön bilet aldım, hayırlara vesile olması dileğiyle :)

One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket to BERLIN.


Choo choo train
Tuckin' down the track
Gotta travel on it
Never comin' back
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.


Bye my love, my babe is leavin' me
Now, only tear drops are all that I could see.


Ooh, ooh
Got a one way ticket to BERLIN


Gotta take a trip to lonesome town
Gonna stay at heartbreak hotel.
A fool such as I such as I
Will never, I cry my tears away.


One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket to BERLIN.


Choo choo train
Tuckin' down the track
Gotta travel on it
Never comin' back
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.


Gotta go on, gotta truck on
Got a one way ticket to BERLIN.


I gotta take a trip to lonesome town
Gonna stay at heartbreak hotel
Ooh, a fool such as I, such as I
Will never I cry my tears away.


One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket to BERLIN.


Choo choo train
Tuckin' down the track
Gotta travel on it
Never comin' back
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.


Got my ticket...
One way, one way, one way ticket 

9 Ocak 2012 Pazartesi

Fransa Günlükleri 7 - Luxembourg Bahçeleri, La Defense ve Yine Dostlara Kavuşma :)

Eveeet, geldik Fransa maceramın son partınaaaa. Zaten sıkmıştı artık, yaz yaz bitmedi yahu ! :P Şaka tabi, yaşadıklarımı aktarmaktan her daim büyük haz almışımdır. Bundan sonra da yazmaya devam edeceğim, daha Berlin günlükleri var sırada :P :S Her neyse, asıl mevzudan kopmayalım. Paris'te geçirdiğim sondan bir önceki gün yani 18 Kasım cuma, Işıkla beraber gezdik. Planı, sabah Luxembourg bahçeleri, öğlen Paris'in gökdelen diyarı La Defense, akşamda arkadaşlarla buluşma olarak belirledik ve yollara düştük :)

Jardin du Luxembourg, Viyana'daki Schönbrunn Sarayı'nın bahçesinden sonra şu ana kadar görmüş olduğum en ihtişamlı bahçe diyebilirim. Aslında bahçeler demek daha doğru olur, Luxembourg Sarayı'na ait olan bahçeler irili ufaklı çok sayıda...Burda gördüğüm en süper yapı da yanda resmi olan Fontaine de Medicis. Bahçeleri gezip dolaştıktan sonra Parthenon'a gittik, buranın da önünde bolca fotoğraf çekildik. Midnight in Paris filmini çok beğenerek izlemiştim, Owen Wilson'ın eski model arabayı beklediği, çanın çaldığı mekanın nerede olduğunu da merak ediyordum. Partenon'un hemen ordaymış. Şirin Paris sokaklarında dolanıp, hediyelik eşya alışverişi yaptık. Civarda çok sayıda bar-club olduğunu farkettik ve akşama Nicolas ın bizi buraya getirmesini umarak rotamızı La Defense'e çevirdik.

La Defense, Paris'in iş ve kapitalizm merkezi. Bir sürü gökdelen, modern bina vb. var. Şehir planı o kadar sağlam ki çok uzak olmasına rağmen buradan Arc de Triumphe görülebiliyor.  Civardaki alışveriş merkezinde 38 euroluk bir şarap alıp iki kişi içtik bitirdik. İçtikten sonra çekilen fotoğraflarda suratım pespembe :) Bir de somonlu pizza aldım, bildiğiniz somonu tam olarak pizzanın üzerine sermişler, ıyy hiç beğenmedim :S

Akşam Amsterdam'dan gelen Raphael'i karşılamak üzere, ben, Işık, Nicolas Gare du Nord istasyonuna gittik. Her gittiğim ülkede Raphael'i görmek bir ritüel oldu adeta. Amsterdam'da da görüşmüştük :) Nicolas bana dönüp "Paris'i artık iyi biliyorsun, nereye gidelim ?" dediğinde cevap netti: "St-Michel !!". Gitmek için bindiğimiz metroda bazı hoppala Fransız kızları, yanımdaki elemanları kesip beni uyuz ettiler.:S:P Önce bir bara oturup muhabbet ettik. Dany ve Jeremie'nin isteği üzerine,  I (L) NancY t-shirtü ile Nicolas ve Raphaelle fotoğraf çekildim :)  Zaten muhabbetler de genelde kimin daha çok Fransız olduğu yönündeydi. İlk önce ikisi de Nancy'i yererek ordan olan kişilerin Alman kökenli olduğunu iddia ettiler. Raphael'in ailesinin bazı fertlerinin Metz'den olduğunu ağzından kaçırmasıyla, Nicolas tek Parisien benim diyerek tamamen üste çıktı :P Bu tarz eğlenceli sohbetlerden sonra souvlaki restaurantına gittik ve ben hariç herkes bir şeyler atıştırdı. (Midemde içkiye yer ayırmam gerekiyordu :P) Yemek faslından sonra Raphael'i uğurladık, Nicolas'la birlikte gecelere aktık. Öğlen Nicolas'ın bizi getirmesini istediğimiz mekana gittiğimizi görünce sevindik:) Arkadaşlarıyla tanıştık, iki club değiştirdik. Hepsi de adını bilmediğim, naneyle viski karışımı olduğunu tahmin ettiğim bir içkiyi içiyordu. Tadı şöyle böyleydi..Paris gece hayatını beğendiğimi not ediyor, bu yazıyı da burada sonlandırıyorum. 

Bir gün Paris'e tekrar gidicem, eminim :)

5 Ocak 2012 Perşembe

Veda

Hayatımın bazı kesitlerinde, insanlara, mekanlara veda etmek durumunda kaldım. Bu vedalar bazen etki alanımın dışındaki sebeplerden dolayı gelişirken, bazen de kendi planlarım doğrultusunda oldu. Her türlüsü ayrı bir hüzün kaynağıydı benim için, ama ilk defa bu kadar fazla vedayı ardı ardına yaşayacağım. Önce, 1 buçuk senedir çalışmakta olduğum(uzun dönem stajla beraber 2 yıl), ilk iş deneyimimi yaşadığım Garanti Teknoloji'ye, sonra arkadaşlarıma, aileme, İstanbul'a, en sonunda da ülkeme veda edeceğim :( Bugün dizinin ilk üyesi olan Garanti ailesine veda sürecini yaşıyorum. Görevime, 2009 yılının temmuz ayında stajyer olarak başlamıştım. Şirkette benimle aynı zamanlarda işe başlayan üniversiteden arkadaşlarım vardı. Ortama alışmak belki de bu yüzden hiç zor olmadı. Grubumda beraber çalıştığım insanlar da konularında uzman ve yeni bilgiler öğrenmem için bana her daim yardımcı olan kişilerdi. Okulla beraber, gayet verimli bir part time çalışma süreci geçirdikten sonra Erasmus macerası sebebiyle bir süre bu aileden uzak kaldım ama geri döndüğümde ve de mezun olduğumda, bu sefer farklı bir iş kolunda tam zamanlı olarak göreve başladım. Çalışma hayatım boyunca, hem yazılımcılık adına, hem de iş alanı hakkında çok değerli bilgiler edindim. Birlikte çalıştığım insanları iş arkadaşından öte, bir abi, abla, arkadaş olarak gördüm. Aklıma takılan soruları, ufak da olsalar, hiçbir zaman yanıtlamaktan çekinmediler. Her kararımda, düşüncemde hep yanımda oldular. Böyle bir ortama veda etmek tabi ki de zor, ama farklı amaçlar, istemeden de olsa, diğer bazı alanlarda da değişimi zorunlu kılıyor. Bana gösterilen dostluk ve işbirliği için tekrar teşekkür ediyor ve aynılarını ilerde içinde olacağım başka çevrelerde de bulmayı umut ediyorum.
Bumerang - Yazarkafe