Eveeet, geldik Fransa maceramın son partınaaaa. Zaten sıkmıştı artık, yaz yaz bitmedi yahu ! :P Şaka tabi, yaşadıklarımı aktarmaktan her daim büyük haz almışımdır. Bundan sonra da yazmaya devam edeceğim, daha Berlin günlükleri var sırada :P :S Her neyse, asıl mevzudan kopmayalım. Paris'te geçirdiğim sondan bir önceki gün yani 18 Kasım cuma, Işıkla beraber gezdik. Planı, sabah Luxembourg bahçeleri, öğlen Paris'in gökdelen diyarı La Defense, akşamda arkadaşlarla buluşma olarak belirledik ve yollara düştük :)

Jardin du Luxembourg, Viyana'daki Schönbrunn Sarayı'nın bahçesinden sonra şu ana kadar görmüş olduğum en ihtişamlı bahçe diyebilirim. Aslında bahçeler demek daha doğru olur, Luxembourg Sarayı'na ait olan bahçeler irili ufaklı çok sayıda...Burda gördüğüm en süper yapı da yanda resmi olan Fontaine de Medicis. Bahçeleri gezip dolaştıktan sonra Parthenon'a gittik, buranın da önünde bolca fotoğraf çekildik. Midnight in Paris filmini çok beğenerek izlemiştim, Owen Wilson'ın eski model arabayı beklediği, çanın çaldığı mekanın nerede olduğunu da merak ediyordum. Partenon'un hemen ordaymış. Şirin Paris sokaklarında dolanıp, hediyelik eşya alışverişi yaptık. Civarda çok sayıda bar-club olduğunu farkettik ve akşama Nicolas ın bizi buraya getirmesini umarak rotamızı La Defense'e çevirdik.
La Defense, Paris'in iş ve kapitalizm merkezi. Bir sürü gökdelen, modern bina vb. var. Şehir planı o kadar sağlam ki çok uzak olmasına rağmen buradan Arc de Triumphe görülebiliyor. Civardaki alışveriş merkezinde 38 euroluk bir şarap alıp iki kişi içtik bitirdik. İçtikten sonra çekilen fotoğraflarda suratım pespembe :) Bir de somonlu pizza aldım, bildiğiniz somonu tam olarak pizzanın üzerine sermişler, ıyy hiç beğenmedim :S

Akşam Amsterdam'dan gelen Raphael'i karşılamak üzere, ben, Işık, Nicolas Gare du Nord istasyonuna gittik. Her gittiğim ülkede Raphael'i görmek bir ritüel oldu adeta. Amsterdam'da da görüşmüştük :) Nicolas bana dönüp "Paris'i artık iyi biliyorsun, nereye gidelim ?" dediğinde cevap netti: "St-Michel !!". Gitmek için bindiğimiz metroda bazı hoppala Fransız kızları, yanımdaki elemanları kesip beni uyuz ettiler.:S:P Önce bir bara oturup muhabbet ettik. Dany ve Jeremie'nin isteği üzerine, I (L) NancY t-shirtü ile Nicolas ve Raphaelle fotoğraf çekildim :) Zaten muhabbetler de genelde kimin daha çok Fransız olduğu yönündeydi. İlk önce ikisi de Nancy'i yererek ordan olan kişilerin Alman kökenli olduğunu iddia ettiler. Raphael'in ailesinin bazı fertlerinin Metz'den olduğunu ağzından kaçırmasıyla, Nicolas tek Parisien benim diyerek tamamen üste çıktı :P Bu tarz eğlenceli sohbetlerden sonra souvlaki restaurantına gittik ve ben hariç herkes bir şeyler atıştırdı. (Midemde içkiye yer ayırmam gerekiyordu :P) Yemek faslından sonra Raphael'i uğurladık, Nicolas'la birlikte gecelere aktık. Öğlen Nicolas'ın bizi getirmesini istediğimiz mekana gittiğimizi görünce sevindik:) Arkadaşlarıyla tanıştık, iki club değiştirdik. Hepsi de adını bilmediğim, naneyle viski karışımı olduğunu tahmin ettiğim bir içkiyi içiyordu. Tadı şöyle böyleydi..Paris gece hayatını beğendiğimi not ediyor, bu yazıyı da burada sonlandırıyorum.
Bir gün Paris'e tekrar gidicem, eminim :)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder