Bumerang - Yazarkafe

25 Şubat 2012 Cumartesi

Kültür Şoku

Doğruya doğru, çok da nezih bir yerde yetişmedim. Istanbullu ya da Istanbul hakkında az çok bilgisi olan kişilerin "varoş" olarak adlandırabileceği bir semtte büyüdüm. Aslında bana sorarsanız Istanbul'un %80 i varoş ya neyse :P Yaşadığım yer olan Yenibosna, özellikle ben çocukken gayet sevimli bir yerdi. Oyun oynayacak bir sürü boş arsa vardı :P Bizim kendi bahçemiz vardı, kışları kardan adamımızı, yazları da pikniğimizi, bisiklet turlarımızı eksik etmezdik :P Ama nolduysa semt aşırı göç almaya başladığında oldu. Benim de dedelerim zamanında Istanbul'a Sivas'tan göç ettikleri için göçmenlik olaylarına tamamen karşı olmam beklenemez tabi ki ama bu yeni gelen göçmenlerde bizde olmayan bir şey vardı sanki: doğruluğu su götürmez uyum sorunu. Sanki büyük bir şehirde yaşamayı kaldıramıyor ve bunu da dışarı çok garip şekilde yansıtıyorlardı. Bunun en bariz örneğini bayanlara olan bakış açılarında görebiliyoruz. En kapalı giysimi de giysem, laf yemeden geçen bir tek günüm olmuyordu. Laf atanların dışında gözleriyle baştan aşağı süzenler de cabası. İstanbulun nerdeyse tamamında olduğu gibi bir bayan olarak kendimi hiç de rahat hissetmediğim bir ortamda yaşıyordum ve bu tarz tavırlarla ilgilenmemek dışında elimden bir şey gelmiyordu.

Laf atma ve bakışlarla yeme alışkanlıkları dışında, bir de aşırı sahiplenici, herşeye burnunu sokan bir yönleri daha vardı. Yani tamam kimseye kötü demiyorum, hatta belki fazla iyiler :D Ama bi sal gitsin yani, herşeye karışmak zorunda değilsin. Şöyle bir anımla hemen durumu özetleyebilirim: Lisedeydim ve okula gitmek için servisin gelmesini bekliyordum. Tam o sırada evin önünde bir araba durdu ve direksiyon başındaki kişi sanki bir yeri arıyormuş gibi etrafına bakındı, telefonla birileriyle konuştu galiba, neyse ben çok ilgilenmedim, benim için önemli olan daha fazla sap gibi dikilmemem için bir an önce servisin gelmesiydi. O gün okuldan tekrar eve döndüğümde, beni, benim kendimi düşündüğümden çok daha fazla düşünen annem :" Çınar, bu sabah bir araba evin önünde durmuş?" Ben:"Hmm mümkün, neden ki?" Annem:"Adam sana bakmış, laf atmış uzun süre de evin önünde durup ısrar etmiş, ama sen kızıp bakışlarını başka yöne çevirmişsin, doğru mu?". Ben:"nası yaaaeeeee?". Annem:"Yaa komşular görmüş de endişelenmişler." Ben:"Ohaaa ne senaryo yazmışlar ama!!!" to be continued fln yani :D

Şimdi bunları yazıyorum diye "Ahaaa yurtdışına gitti hemen doğduğu yere çamur atmaya başladı" gibisinden düşünenler çıkabilir ama beni tanıyan herkes yaşadığım yeri hiçbir zaman çok da sevmediğimi bilir. Genel olarak şehirle pek sorunum yoktu hatta bazı kısımlarda yaşam standardı gerçekten yüksek. Ama bu yerlerde de satılık evler feci pahalı olduğundan annem de kiracı olmaya yanaşmadığından aynı yerde yaşamayı sürdürdük. Galiba farklı bir yerde tek başıma yaşayicaktım. Öyle de oldu.
Eski yaşadığım yerde 23 senemi geçirmiştim ama şu anki evimde sadece 1 aydır kalıyorum. Yani burasını aynı yoğunlukta eleştirmem beklenemez tabi ki. Ama ilk görüşte farkı ortaya koyabilecek o kadar çok çarpıcı şeyler var ki. Mesela Gay Bar !!! Evimin 2 sokak ilerisinde Gay Bar bulunmakta :P Yenibosna'nın herhangi bir caddesinde bir gay barın olabilme ihtimali dünyayı uzaylıların istila etmesi ihtimaline eşit olabilir, hatta muhtemelen daha düşüktür :D Adamı yaşatmazlar walla. Hatta ve hatta bırakın gay barı, normal bir bar bile yok...Ben demiyorum ki illa olsun :D yani herkesin tercihine saygı duyarım ama her yerde gerekli değil yani :P Burada anlatmak istediğim eskiden ve şimdi yaşamakta olduğum yerler arasındaki ekstrem farklılık. Bir tarafta kısıtlayıcı, belli kültürel ve basmakalıp değerlere bağlı bir topluluk, diğer tarafta da kimsenin kimseyi iplemediği, herkesin dilediği kadar özgür olduğu ama en ufak olayın yaşanmadığı (en azından şimdiye kadar :P) bir yer. Şu anda yaşadığım yer Berlin'in suç oranı en yüksek yeriymiş ama bu oran Teksasbosna'nın binde biri fln eder heralde :P Ayrıca söylemeliyim ki tek başıma yaşamanın hiçbir zorluğunu görmedim. Birilerinin varlığımdan haberdar olduğuna bile emin değilim. Herkes işten eve, evden işe didinip duruyor. Kimse başkasının hayatına burnunu sokacak kadar amaçsız değil.Ve de özellikle gençlerle ilgili gördüğüm bir özelliği paylaşmadan geçemicem. Genç kızlar, erkekler o kadar rahat ve tarz giyiniyorlar ki, bizdeki tiki + apaçi akımlarını unutmama yardımcı oluyorlar :D

Sadede gelecek olursak:P bahsettiğim bu iki mekan arasındaki fark uçurum evet. Ama uyum konusunda hiçbir zorluk çekmediğimi söylemeliyim. Culture shock yaşamam lazımdı sanki ama ben kendimi hep buraya aitmiş gibi hissediyorum. Aslında zaten ben de biraz burdaki insanların kafa yapısına sahibim. Kimse umrumda değil, sadece işimi yapiyim ve de kimse bana karışmasın. Marketime, alışverişime rahat rahat gidiyim, önümü kesen olmasın. İstediğim gibi giyinebileyim fln işte. Şimdilik iyi gidiyor, umalım bozulmasın ;)

14 Şubat 2012 Salı

Cinderella day :P

Biliyorum bugün kafanız sevgililer günüdür, Beşiktaş'ın galibiyetidir gibi mevzulara yoğunlaşmış durumda ama ben bu gibi konulardan çok uzağım, sevgililer günü ile oldum olası alakam olmadı, Beşiktaş da iyi tamam yenmiş tebrik ederiz o kadar!! Ben burda herşeyden biraz izole bir şekilde kendi yağımda kavruluyorum. O yüzden bi kaç saat önce başımdan geçen ilginç ve masalsı (!) olayı aktarmak istiyorum :P

Haftaiçi her gün yaptığım gibi 30 dk. lık u-bahn yolculuğumun ardından, istasyondan evime 700 metrelik yayan yolcuğumu başlatmıştım.:D Şükür, yoldayken evde suyumun kalmadığını (çünkü önceki gün yanlışlıkla mineral suyu almıştım :S:S:S ) hatırlayıp evimin yakınlarındaki bir marketten içeri adımımı attım. Suların olduğu reyona gittim ama yine hazırlıksızdım :S Artık işi şansa bırakamayacağım konusunda kendimi dürtüp hemen yakınımdaki görevli gence sordum. "Is it with gas or no gas?" Şansa elime no-gas ı almışım :P Daha sonra reyonlarda 15 dk. daha dolanmama rağmen su dışında tek aldığım şey salça oldu :D Kasaya doğru yöneldiğimde az önce reyonda kendisine soru yönelttiğim gencin şimdi de kasada görevli olduğunu gördüm. Bizim Neuköllnde yaşadıkları rivayet edilen hippie cinsinin nadir üyelerindendi (kaşlarda piercing fln :) ) Ayrıca biraz sevecen bir tip olcak ki arada bakıp gülümsüyordu. Sıra bana geldiğinde bir eldivenimi çıkarıp kasaya koydum, parayı ödedim. Sonra da şişeyi elime aldım, marketten çıktım. Ama bi dakka yaa, eldiveni unuttuk sanki :S Tam kapıya yönelmiştim ki aynı genç -bir prens edasıyla :P- elinde eldivenimle çıkageldi. :P Cinderella ayakkabısını bırakmıştı, ben de eldivenimi işte! Bu bi işaret değil de ne? !! Hahaha :D Tek bir farkla !!! Cinderella camdan ayakkabısı olmadan da gayet idare etti, zaten insanın ayağını acıtır o ne yaa. Masalı yazanlar hiç düşünmemiş mi bunu :P Ama beeeeeeen eldivenlerimsiz bir hiçim!!!Soğuk Berlin sokaklarında en büyük yardımcılarımdan biri oldular. Ayrıca 18 euro ya mal olduklarını da belirtiyim :S Marketteki kasiyer, cansın!! :D

13 Şubat 2012 Pazartesi

Yeni bir ben...

Yıllardır çektiğim huzursuzluk + sabırsızlığın nedenini sonunda saptamış gibiyim. Bu his anlık mı yoksa sonra değişir mi bilmiyorum ama şu anda özgürlük, huzur ve mutluluk 3 lüsünü doyasıya yaşıyorum. Özgürüm, aynı zamanda da yalnızım :/ Huzurluyum, dışarda hayat çok sistematik, hangi ortamda bulunsam kendimi bir yabancı gibi hissetmiyor, güler yüzlü insanların yanında güvende olduğumu düşünüyorum. Mutluyum, çünkü bir hedefimi gerçekleştirdim. Metronomy 'nin "Everything goes my way" parçasını dinleyip duruyorum. Umarım hep böyle devam eder :)

Ruhsal durumumu açıkladığım bu bomba (!) intro dan sonra, gerçeğe, yaşamda olup biten herşeye bir giriş yapalım artık.. Eveeet çoğu kişinin bildiği üzere Berlin'de yeni bir hayata adım atmış bulunmaktayım. 1 Şubat günü başladı, yani daha çok yeni :D Halen kendimi biraz turist gibi hissediyorum, elimde haritayla dolaşıyorum. Ama zamanla herşey oturcak inş :P Deutsche Bank'ın Risk merkezinde, Data Analytics grubunda çalışıyorum. Ofis Berlin'in merkezi olarak bilinen Zoologischer Garten ın 100 metre ilerisinde. İşimi ve çalışma arkadaşlarımı çok sevdim. Zaten Erasmus hayatının etkisinden bir türlü kurtulamamış biri olarak ortamı beğenmemem imkansızdı. Grubumdaki nerdeyse herkes farklı milletten. Rusya-Çin-İngiltere-Endonezya-İspanya-Arjantin-Meksika-Yunanistan-Finlandiya-Fransa-Yeni Zellanda ve Türkiye karması bir grubuz :D Daha da katılacaklar olcakmış. Deutsche Bank'ın bu kolu 1 sene önce kurulmuş, o yüzden gruptaki en deneyimli kişi 1 yıllık çalışan :D Ben bile 2 haftalık deneyimimle aslında orta düzey bi eleman oluyorum çünkü her an her dakika şirkette yeni birisi işe başlıyor. 1 sene önce bir avuç insanlarken şimdi 400 kişi olmuşlar, olmuşuz :P

Ablam da benimle beraber 1 şubat çarş. gelmişti, daha sonra okullar açıldığı için pazar günü döndü. Berlin'deki ilk haftamda işime çok yakın (Kurfürstendamm caddesinde) bir otelde kaldım. Cadde, Berlin'in en işlek caddelerinden biri ve etrafında çokca alışveriş merkezi, mağaza, restaurant vb. var. Rahatıma, aynı zamanda da otel için harcadığım paraya diyecek yoktu :S:S:S Bir an önce kendi evimi bulup yerleşmek istiyordum. Mc donalds- burger king ikilisinden de tamamen tiksinmiş durumdaydım. Tam bu sırada sevgili iş arkadaşım Kleo devreye girdi ve bana istediim tarzda evleri bulabileceğim bir site önerdi. Nerdeyse 1 aydır pek çok siteye "Ev istiyooooom, mağduruuuum" gibisinden yakarışlarda bulunmama rağmen kimse beni iplememişti, ama bu yeni site resmen hızır gibi yetişti bana. Anında irtibata geçip, eşyalı 2-3 evi önerdiler. Ben de aralarından kirası en az olanı + en erken boşalanı seçtim. Sonuç: ikamet Neukölln !!!!Eve yerleşmeden önce ekşide semtle ilgili bir kaç yorum moralimi bozmuştu. Yok efendim Berlin'in çağlayanıymış. Acayip göçmen nüfus varmış. Berlin'in Çağlayanından nolcak yani :D Gayet güzel bir semt kanımca ve de başta u-bahn istasyonu olmak üzere alışveriş merkezi, Türk marketleri gibi pek çok önemli destinasyona yakınım.. Evim tek kelimeyle süper!!! Kirasına (590 euro) elektrik, su, ısı, internet her bi şey dahil. Bi de onlar için hesap yapmak zorunda kalmıyorum. Ayrıca evin içerisinde ütüsünden tribüşonuna kadar her şey vardı! Yani anlayacağınız yemek dışında eve hiç bir harcamada bulunmuyorum. Marketler fln da çok ucuz. Dünyaları alıyorum ama 7 euro tutuyor, daha fazla hesabı henüz görmedim, Allah da göstermesin :P Sadece marketler değil restaurantlar fln da çok uygun. Yani sevdik be Berlin'i... :D:D:D

Sonuç olarak, "Yeni bir aşk yeni bir iş,yine gülecek bir neden lazım ,yeni bir haber yeni bir kader, bunlar için bana şans lazım" sözleriyle kendi durumum arasında bir ilişki kuracak olursam sadece "yeni bir aşk" kısmını elde edemediğimi söyleyebilirim :P Kim bilir, belki de  "Everyhing goes my way" in sözlerindeki gibi. "Love, I am in loveee agaiiiiiiin " derim. Oupss tarihler 14 Şubat'ı gösteriyor ! :P :P :P


Bumerang - Yazarkafe