Bumerang - Yazarkafe

6 Aralık 2013 Cuma

Londra Gezimiz :) 24-25 Kasim 2013

24 Kasimda arkadaslarla Londra gezisine ciktik. Arkadaslar günübirlik bir gezi planlamisti. Ben ertesi gün olan pazartesi de Londra'da kalacaktim, cünkü Türk konsoloslugundan vekaletname almam gerekiyordu annem icin.. Onu da detayli anlatacagim sonra.

Otobüs pazar sabahi saat 6:45 deydi. Ben yine hicbir cizelgeyi filan incelemeden ciktim yola. Sonra otogara gitmek icin olan otobüsleri beklerken gördüm ki meger pazar günleri bu saatlerde hic halk otobüsü yokmus, en erkeni  de 7:30 da geliyor. :S Caresizlikten kosarak gidersem belki varirim düsüncesi olustu birden, cünkü bulundugum caddeden gecen herhangi bir araca da rastlamamistim, taksi gibi.  Sonra sansima bir taksiyi tam da gecerken farkettim ve bagira cagira durdurdum. Sansa Londra otobüsünü yakaladim anlayacaginiz. :) Ama bana ders oldu, bu ecnebi milletlerde pazar gününün önemini halen kavrayamadagimi anladim. Halbuki Ingiltere'nin en azindan pazar günleri supermarketler filan acik oldugu icin farkli oldugunu düsünmüstüm...

Otobüs Southampton Tren Istasyonu'nun ordan kalkiyor ve sonra da üniversite duraginda duruyor. Benim arkadaslar da bu duraktan bindiler, benden 10 dakika sonra. Daha sonra da hep beraber pek de ilgi cekici olmayan otobandan yola ciktik. Londra gibi büyük bir sehre giderken, Istanbula olan yolda gördügümüz gibi pek cok endüstriyel binaya rastlayacagimi sanmistim, yanilmisim. Daha cok yasam alani gördüm diyebilirim.

Londra Victoria Otogari'na saat 9'da vardik. Gezimize de buraya gayet yakin olan Buckingham Sarayi'ndan baslama karari almistik zaten. Sarayin önünde bol bol fotograf cektikten, kraliceye de bir selam caktiktan sonra Michael da bize katildi :)  Haftasonu Londra'ya tasinacak daire bakmak icin gelmisti, bulmustu da :) Michael'in da aramiza katilmasiyla 2'ser Cinli, Rus, 1'er de Hollandali, Irlandali ve Türk'ten olusan grubumuz tamamlanmis oldu :)

Saraydan sonra hedefimizi Piccadily Circus olarak belirlemistik, buraya varmak icin de bol bol sincap fotografi cekerek St. James gölünün kenarindan yürüdük. :)  Horse Guards Parade'in ordan da Whitehall caddesine ciktik ve ilerleyerek kendimizi Trafalgar Square'de bulduk.  Daha sonra da circus'a gitmek yerine parlamento binasina dogru yöneldik. Burda da yine bir sürü fotograf cektikten sonra Tower Bridge'e dogru yol aldik. 
Baya uzun bir yoldu(simdi baktim google mapsten 3 mil filan), ama önceki sehir gezilerimden tecrübeliydim :) Ayrica bir barda oturup mola da verdik. Yol üzerinde St. Paul kilisesini de gördük, yani disardan. :) Girisi ücretsiz olan yerlere girmeyi kararlastirmistik önceden :D O sirada Cinli ciftimizin dönüs otobüsünün zamani yaklasmisti ve gruptan ayrildilar. Tower of London'i ve köprüyü de beraber gördükten sonra Michael'a da veda ettik. Berlin'e olan ucagini yakalamak icin havaalanina gecmesi gerekiyordu :( Bu hüzünlü andan sonra da grubun geri kalaniyla yani ben, Merel, Daria ve Anton British Museum'a gittik. Gayet ilgi cekici bir müze, yani adamlar Yunanistan'dan, ondan, bundan baya birsey calmislar. Artik yürümekten ayagimiza karasular indigi icin müzede fazla kalamadik, Asurlardan kalma eserleri ve Rosetta tasini gördük sadece belki. Zaten daha sonra yine geliriz mantigiyla artik kendimizi dinlenme ve eglenmeye yönelik aktivitelere verdik. Oxford Street civarinda buldugumuz bir barda oturduk uzun bir süre. Bir iki bira caktiktan sonra aciktigimiz farkedip restaurant arayisina girdik. Sansimiza gayet hesapli ve merkezi bir Italyan restaurani bulduk. Burda da yiyip ictikten sonra artik arkadaslarin saat 23:35 teki dönüs otobüsü yaklastigi icin geri Victoria'ya yürüdük. Ben o gece sevgili arkadasim Basak'ta kalacaktim. Kendisi Londra'da yasiyor ve calisiyor :) O da o aksam Türkiye'den dönüyordu ve Victoria tren istasyonunda bulusma karari aldik. Ama o zamana kadar da yalniz takilmiyim diye bizimkilerin pesine düstüm :) Geri dönerken ben pek yolu inceleyemedim arkadasimla mesajlastigimdan ama hedefe   cok da yakin durmuyorduk. Birkac kisiye de sorduk hatta yolu ama gerizekalinin biri bizi farkli bir yola yönlendirdi. Sonucta olan bize özellikle de grubumun diger üyelerine oluyordu, otobüslerinin kalkmasina cok az bir zaman kalmisti. Tam o noktada uzaklarda bir yerde bir heykeli gözümüz kesti, o caddeden sabah gectigimizi hatirladik. O sekilde sezilerimizle ilerleyerek Victoria tren istasyonunu bulduk. O noktada arkadaslardan ayrildim cünkü Basak'la bulusacaktim ama digerlerinin otobüsü yakalayip yakalayamadigina dair hicbir bilgim yoktu ertesi sabaha kadar, cünkü mesajlarima cevap gelmemisti, dolayisiyla endiselendim. Ama sonradan ögrendim ki son anda yakalamislar ve otobüse bindikleri gibi uyumuslar :)

Basakcim sagolsun benimle tren istasyonunda bulustu, ordan da evine dogru yol aldik. Cok güzel bir sekilde agirlandim :) Ertesi sabah da Basak is basi yaptigi icin beraber Liverpool Street'e kadar gittik trenle, sonrasinda ona da veda ettim kisa süreligine, sonucta Londra'ya yine gitmeyi planliyorum yani. :) Ben de Liverpool Street'in orda dolasirken sans eseri Deutsche Bank binasini gördüm. Binada, zamaninda beraber calistigim pek cok kisi vardi, ama sadece telefonda seslerini duydugum insanlar yani, bir samimiyet yok.  tabi ki iceri girmedim, disinda durup bol bol fotograf cekip sirittim :D O sirada sirketin disinda sigara icen tipler bana garip bakislar firlatti. Benim de icimde kisa süreligine de olsa hippi olmanin verdigi bir mutluluk, bir rahatlik olustu :D

Cafe Nero'da kahvaltimi yaptiktan sonra konsolosa gitme vaktinin gelip cattigini anladim. Konsolosa gitmek icin hangi durakta inecegimi biliyordum ama sonrasini pek incelememistim. Telefonumdaki GPS'e güveniyordum ama o da cok yavasti. Harita filan da olmayinca "Aman neyse, sora sora Bagdat bulunur" edasiyla durakta indikten sonra hemen hemen herkese Türk Konsoloslugu'nun nerde oldugunu sordum. %80 i bilmedigini söyledi, br adam da hemen karsimda duran Kuveyt Konsoloslugu'na sormami önerdi, onlarin kesin bilecegini iddia etti. Neyse ben de gittim sordum, konsolosluktaki adam bana bir yol tarif etti güzel bir sekilde, ben de tesekkür ettim cok. Ama beni yönlendirdigi yol, Türkiye yerine Danimarka Konsoloslugu ile bitiyordu. Ikisinde de kirmizi beyaz var diye bayraklari mi sasirdi mi naapti diye söylene söylene bu sefer de Danimarka Konsoloslugu'ndaki güvenlik görevlisine sordum. Bu sefer dogru yönlendirilmistim, biraz mesafe vardi ve randevuma da az zaman kalmisti, o yüzden  kosar adimlarla bayragimiza gittim :D Konsoloslukta islerimi kisa sürede hallettim, ama bazi noktalara deginmeden gecemeyecegim. Isleri tam olarak neydi hatirlayamiyorum, kapilarindaki yaziyi okumadim belki de ama konsolosun yanindaki odada calisan insanlar tam bir moron görünümündeydi. Nazikce sordugum "Konsolos yerinde degil galiba?" sorusu karsisinda bön bön suratima baktilar ve bir cevap vermeyi cok gördüler,  en az 1 dk. lik sessizlikten sonra, bir tanesi duygusuz bir sekilde "gelir birazdan" dedi. Bunlari özel olarak mi secmisler nedir...

Tüm islerim hallolduktan sonra, artik benim de Southampton'a dönüs vaktim gelip catmisti. Saat 13:30'daki otobüsüme binmek üzere yine Victoria'nin yolunu tuttum. Otobüse biner binmez de uykuya daldim. Iki günlük ikinci Londra maceram da bu sekilde sonuclanmis oldu, sanirim Ocakta daha uzun durucam :)

3 Aralık 2013 Salı

Southampton Günlükleri - 2


Dersler bitti, artik ocak ayindaki sinavlara calisma zamani, ama özellikle bugün hic calisasim yok. Havadan midir bilemiyorum. Hava gercekten cok kötü burda, bir daha günesi ne zaman görürüm bilmiyorum. Bi dakika ! Belki de biliyorum ! Sadece Istanbul'a gittigim zaman tabi ki de ! :)

Son zamanlarda okulun gym, yüzme havuzu gibi nimetlerinden faydalanmaya basladim. Nimet dedimse de yani yillik  ücretini vakti zamaninda verdim, sadece daha sik kullanmaya basladm :) Yüzmeyi cok seviyorum zaten, istedigim zaman gidip havuzu kullanabilmek süper :) Sonraki hedeflerim arasinda da kayaking dersi almak var, hayirlisiyla bakalim :)



En süper haberlerden birini vermeyi atladim galiba, part time is buldum ben yaa :) Yani sadece bir kere yapma firsatim oldu su ana kadar, ama umarim devami gelir. Nasil bir is mi ? Sonunda yurtdisinda Türkce bilmek bir ise yaradi diyebilirim. Türkce metin okuyarak, ( evet sadece okuyarak) 4 saatte 120 pound kazandim, eh idare eder :):)

Baska yaptigim aktiviteler arasinda, is basvurularinda bulunmak var mesela. Her basvuru sonucu, birileri benimle irtibata geciyor, hatta herhangi bir basvuruda bulunmasam bile cv mi ordan burdan bulup rastgele arayanlar var. Tesekkür ediyorum kendilerine burdan. Ama artik aliskanliktan midir nedir bilmiyorum onlar konusmaya baslamadan ben giriyorum araya "Sorry, before you start explainining your amazing job opportunity and tell me how great my CV is, just a note that I am not eligible to work in the UK(or Europe or USA or all the countries apart from Turkey." Bunun karsiliginda cevap: "Thanks for your professional approach. Then you are not suitable for the job." Is basvurusu ya da detay verme kismi burada sonlaniyor ve telefon kapaniyor. Kardesim is ilanina yazmamissin, sadece eligible olanlari aliyoruz diye, ya da CV me baktiginda da Türk oldugumu görmüyor musun?, Ingiltereyle de bir baglantim yok master disinda. Ama tüm bunlar sonucu ben sadece "I think I am too good  to be (not)eligible to work in the UK" diye düsünüyorum :) Kendimi böyle süper hissettirdikleri icin cok minnetarim onlara. :D

Gezi planlarim da tam gaz isliyor, Örnegin iki hafta sonra ev arkadaslarimla Bath'(ae) gitme planim var, sonra da tekrar Londra ve digerleri :):)  Southampton'da yasam böyle devam ediyor simdilik. :) Iyiyiz, mutluyuz :)

10 Kasım 2013 Pazar

Southampton Günlükleri - 1

Daha önce de belirttigim gibi, Southampton'da yeni bir maceraya baslamis bulunmaktayim. University of Southampton - Knowledge and Information Systems Management bölümünde master yapiyorum. Berlin'den buraya gecisimin detaylarini pek vermemis olabilirim ama önceki yazilarimdan sebeplerin hemen hemen anlasilir oldugunu düsünüyorum. Is hayatinin yogunlugundan sikilma,  master eksigi, mekan degisikligi, Michael'in Ingiltere'de is bulma ihtimalinin daha fazla olusu, vb. Ve bu nedenlerin hepsinin güzel bir sekilde sonuclandigi düsünülünce( Michael da Londra'da is buldu, ocak ayinda baslicak :)) aldigim kararin ne kadar dogru oldugunu anliyorum :) Umarim hep böyle devam eder.

Southampton, daha önce yasadigim yerlere nazaran kücük bir sehir. Ama yine de kozmopolit, kapitalist bir görünümü yok degil tabi :) Universite evime biraz uzak. Yürüyerek 40 dk.da gidiyorum, evin yakininden direkt giden otobüs yok ne yazik ki. O yüzden iki otobüs degistirmem gerekiyor okula varabilmek icin. Ama olsun, bir sürü yer görüyorum otobüsle giderken :)

Sehir merkezi de kocaman degil. Bargate var bir degisik ozellik olarak. Alisveris merkezi de eksik degil her kapitalist memlekette oldugu gibi :) Pek cok restaurant ve bar var, 2 tane Türk restaurani bile var :) Henüz gitmek nasip olmadi ama en yakin zamanda denemek istiyorum :) Sehrin en güzel yani okyanusun dibinde olmasi diyebilirim. Havasi, Ingiltere'deki öteki yerlerden nispeten daha iyi.

Bugünlük burada noktaliyorum. Daha pek cok detay var tabi ki de, uykum geldi. Bir de tüm gün essay yazdigim icin parmaklarimin yorulduguu hissediyorum :) 

21 Ekim 2013 Pazartesi

Yeni hayat

Gün gecmiyor ki, yeni bir lokasyondan hayatima devam etmiyim. Uzun zamandir, planini yapmis oldugum master serüvenime Ingiltere'de baslamis bulunuyorum. Buraya varali 3 hafta fln oldu. Gayat güzel gidiyor, yani hava bile o kadar kötü degil. Umarim hep böyle devam eder, pek sanmiyorum ama :S Southampton Üniversitesi'nde Yönetim Bilisim Sistemleri bölümün okuyorum ve güzel bir sekilde de bitiricem ins. :) Southampton, daha önce yasadigim sehirlere nazaran hayli kücük, sessiz sakin bir yer. Dünyanin en güzel yeri olmayabilir ama ögrenci olmak icin ideal gibi. Londra'ya yakin olmasi da iyi, iki hafta sonra orayi da kesfe cikcam :) Su anda da Jersey'den sesleniyorum :)

Jersey de fena degildi.Hatta Southampton'dan dha güzel bir mekan diyebilirim. Iki gündür burdayim, önemli iki kalesini ve bir tane de sarap bagini dolastik. Hava mükemmel. Ekimin ortasinda ceketsiz dolasabiliyorum. Almanya'da bu imkansizdi :) 4 günlük tatilin ardindan tekrar Southampton'a dogru hareket edecegim. Orayla ilgili genis izlenimlerimi de bir sonraki yazimda paylasicam :)

2 Eylül 2013 Pazartesi

Yeni tutkum: Kano

Berlin bu kadar renkli ve heyecanli bir sehir olunca, bende de farkli aktivitelere olan merak cig gibi büyüyor . Son zamanlarda da, kano-kürek hevesim ortaya cikti :) Havanin da idare eder olmasini firsat bilip, bir pazar günü Michael ile kano kiralamaya karar verdik. Treptower Parktaki Abteibrücke'nin hemen altinda bir mekandan kanoyu aldik. Iki kisi 4 saatligine 30 euro tuttu, öyle cok pahali degil. Can yeleklerimizi giyip, telefon ve cantalarimizi özel su gecirmez bir kaba koyduktan sonra kisa süreli bir egitime tabi tutulduk. :) Kanoda nasil oturmamiz ve küregi ne sekilde hareket ettirmemiz konusunda ufak bir kac sey söylendikten sonra start aldik . Hedefimiz, Treptower Park'tan Warschauer Strasse istikametine devam edip Neukölln - Kreuzberg civarlarina gitmekti, ki öyle de oldu. Treptower Park - Warschauer Str. sbahn duraklari arasindaki kisimda nehir daraldigi icin normalden fazla akinti oluyor. Bu kisimda kanoyu düze getirmekte az zorlansak da sonraki kisimlarda süper ilerledik :) Özellikle ic kesimlerdeki kanallarda su daha bi durgunlasti ve cok daha rahat kürek cektik. Neukölln iclerinde devam ederken, eski yasadigim yere cok yaklastigimizi fark ettik, artik tanidik mekanlardaydik :D Öyle ki , molamizi, daha önce de pek cok defa ziyaret ettigimiz, kanal kenarindaki bir Türk restauraninda verdik :) Kasarli sucuklu tostlari mideye götürdük oooh :D Bira da eksik olmaz tabi :) Az biraz dinlendikten sonra ayni rotayi izleyerek gerisin geri nehire dogru kürek salladik. Görlitzer Parktaki rahat tiplerin sempatisini kazandik. Aileleriyle gezinen ufak cocuklar da el sallayip durdular :D Biz de celebrity havasinda Treptower Park'a dogru engin kanallari asmaya devam ettik. Vardigimizda zamanlamamiz süperdi, ne gec ne de erken :) Bize kanoyu kiralayan adam da hikayemizden etkilenmise benziyordu. Bizde de güzel bir aktivite yapmis olmanin tatli yorgunlugu vardi...Son olarak: Cok memnun kaldigim ve herkese tavsiye edecegim bir deneyim :)



28 Temmuz 2013 Pazar

O göl senin bu göl benim...

Uzun süre ekrana bakip ne yazacagimi hatirlayamadim. Aslinda yazacak anlatacak o kadar cok sey var ki, hangisiyle baslicam bilmiyorum. Ama ilk olarak yazin ve Berlin'in üzerimdeki etkilerinden baslayabilirim. Yazin gelmesiyle ve de isle olan baglarimi ufak ufak koparmaya baslamamla birlikte, kendimi daha cok gezip tozmaya ve kitap okuyup dinlenmeye adadim. Her güne bir aktivite sigdirma cabasi icindeyim. Örnegin, bu haftasonum, barbecue partisi ve göl maceralariyla gecti. Gölde yüzmek, denizle karsilastirildiginda, attan inip esege binmek gibi bir sey. Yani mecburiyetten olmasa hic girmem, isim olmaz. Yine sahili, kumsali varsa güneslenmek icin kullanirim ama cogunda yüzmek halen itici geliyor, ki su ana kadar en az 6-7 kere göle girmisligim var. Bugün Müggelsee denen göle gittik, Alman bir is arkadasim cok güzel oldugunu söylemisti, ben de inandim aldandim. Sahili yine idare ederdi ama su acayip pisti ve normal bir derinlikte yüzmek icin bir hayli caba sarfetmek gerekti. Su ana kadarki favori gölüm: Schlachtensee. Onun da plaji yok ama su mis... Havuzda yüzüyormus gibi hissettim kendimi. Bunlarin haricinde girdigim diger bir göl de Wannsee. Hatta en cok onda yüzmüsümdür. Plaji hos, etrafinda da su kayagindan tutun bot kiralamaya kadar pek cok aktivite var. Ama biraz fazla posh ve suyu pis.

Baska gölleri de deneyecegim sirayla, eger havalar bozmazsa :P

22 Temmuz 2013 Pazartesi

You know it is summer when...

-Berlin'de sonunda pencereleri acabiliyorsan.
-Gün bitmek bilmiyorsa.
-Istanbul'a döndügünde otobüsler les gibi kokuyorsa.
-Her yerde mangal partileri yapiliyorsa.
-Canin hic calismak istemiyorsa.
-Gölde yüzmeye katlanabiliyorsan.
-Corap giymiyorsan.
-Türkiye'ye ucak biletleri feci pahalilasmissa.
-Etraftaki ecnebiler domates gibi kizariyorsa.
-Karpuz yiyorsan.
-Suyu buzdoolabina koyuyorsan.
-Her bikini giydiginde kilo vermeyi diliyorsan.
-Ayaklarina oje sürüyorsan.
-Gökyüzündeki tüm yildizlari secebiliyorsan.
-Disarda uyuyabiliyorsan.
-Yüzünde tebessümler aciyorsa.

Yaz gelmis demektir !!!

14 Mayıs 2013 Salı

Almanya'da Türk yemegi pisirme cabalari !

Su anda mutfakla baya hasir nesir olan kiz arkadaslarimin "aaa cabalayacak ne var, gayet basit bi sey yani" dediklerini duyar gibi oluyorum. Ama sanirim birbirine neden sonuc iliskisiyle bagli iki hususu unutuyorlar. 1- Her insan mutfakta usta olmayabilir ve de farzedelim ki daha önce denemedigi bi yemegi pisirecek, yemegin tarifine bakmasi lazim. 2- Tarifler genelde Türkiye'deki sebze meyve boyutlarina göre yazilmis. Almanya'da buna uygun yiyecegi nerden bulcam ? Türk marketlerinden bir kaci insani boyutlarda sebze satisi yapmiyor degil, Türkiye'den getiriyolar öle. Ama onunla da kim ugrasacak, ben her zaman evime en yakin olan marketi kullaniyorum ve devasa boyutlardaki sebzeleri satin almak durumunda kaliyorum.

Türlü tarifi yazmis kadinin biri: 2 patlican, 2 kabak, 2 patates...
Yahu burada bunlardan kullansam 10 kisiyi doyururum be. O yüzden ben genelde bir* tane alip(*Almanya'da bu islerin kilo usulü olmamasina bayiliyorum), yarisini kullaniyorum :) (Laf aramizda diger yarisini kullanmayi genellikle hatirlamiyorum ve maalesef cöpe gidiyor :(

Genelde domateslerin en kücüklerinden almaya dikkat ediyorum. Kücük olunca daha tatli olur gibi bir ütopya var kafamda.

Sarimsak dedigin feci pahali. Halen, vakti zamaninda annemin bavuluma sikistirdigi sarimsaklari kullaniyorum :)
 
Tüm bu malzemeleri bir güzel kavurup, karistirdiktan sonra suyumuzu da döküyoruz ve hoooop yemegimiz hazir :):)
 
Tam da tarife uygun oldu aslinda, bir kac gün pilavla filan iyi gider bu.
Hadi afiyet olsun bol hormonlu yemegimiz :)

10 Mayıs 2013 Cuma

bu sarkiyi severek dinliyorum :)

Of Montreal - Oslo in the Summertime

Oslo in the summertime; nobody can fall asleep, staring out the window from my bed.
At 4 A.M., the sun is up. Look, the sky is peppered with sea birds and with crows all cackling.

Up in treten Heimdalsgate, me and Nina making fun of footballers in Rudolf Nilsen Plass.
I practice my Norwegian on poor befuddled waitresses, who shake their heads completely at a loss.
Oslo in the summertime -- the streets are strangely quiet 'cause everyone's away on holiday.

Oslo in the summertime; Pakistani children play locked inside of the courtyard all day.
Pretty people everywhere, sun-lamp tans and flaxen hair -- just tell the American not to stare.



 

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Güzel bir pazar günü

Burada pazar günleri Istanbul'dakinden ya da acayip metropolit baska bir sehirden farkli olarak alisveris merkezleri ve kalabalik icinde degil de huzur arayisi icerisinde geciyor. Ben de bu hayat sekline adapte oldum ve koca pazar gününü nehir kenarinda cimlere uzanip kitap okuyarak gecirdim :) havanin güzelliginin de bu duruma etkisi yok deil tabi. Erkek arkadasimla gitmistik bu mekana ama daha sonra mac izlemek istedigini söyledi, ben de bu güzelim havada iceri kapanip bir seyler izlemenin sacma oldugunu söyledim :) Neyse sonuc olarak ikimiz de kendi yolumuza gittik. etrafi gözetliyip, yilin kisitli zamanlarinda günese sahip olabilen kuzeylilerin nasi aktiviteler yaptiklarini inceledim. Genellikle botlarinda, yatlarinda takiliyorlar :) Tüm aileyi toplayip, cocuklarini da güvertede kucaklarina alip günesin ve nehrin tadini cikariyorlar :) Benim gibi cimlerde uzanan bir grup genclik kendi caplarinda muzik calip dans ederken, bazilari da frizbiyle oynuyor. Önümden bisikletli pek cok insan geciyor ve hava 20 derece olsa bile t-shirt ünü üstünden cikarmis gencler görüyorum :) Etrafta bos siseleri toplayan bir kac evsiz adam takiliyor gözüme. Tiplerinden az tirsar gibi oluyorum ama Alamanyanin ne kadar güvenli bir memleket oldugunu bir kez daha hatirlayip kitabima gömülüyorum :) Dakikalar birbirini kovaliyor ve ben de artik bir seyler yeme-icme hissiyati doguyor :) Ingiliz arkadasim Ann'e nerde oldugunu, neler yaptigini soruyorum, o da beni biergarden a davet ediyor. Mcdonalds'tan aldigim "pommes"ler(Almanca:patates kizartmasi) ile Prenzlauer Berg'e dogru yol aliyorum :) Birkac bira caktiktan sonra da yakinlardaki Yunan restauranina gitmek istiyorum ve Michael'i da sürükleyip gidiyorum :) Ben "bifteki "(bildiginiz biftek!) siparis ediyorum, Michael da sardalya :) Her daim yanimizda ouzo shotlarimizi tazelemek üzere Yunan garsonlar bitiyor :) Iyice yiyip ictikten sonra artik hem günesin hem de ickilerin agirligi üzerime cöküyor ve taksiyle evin yolunu tutuyorum, perde burda iniyor haliyle:P  :) Iste sakin ama zevkli bir pazar gününden aklima takilanlar bunlar... 

21 Nisan 2013 Pazar

dogruya dogru :)

Dünya üzerinde hemen hemen her milletle anlasabilecek bir insanim ama yurdum insaninin ve arkadasliklarinin esi benzeri yok ! Istanbul'a olan ziyaretlerimde bu düsünce daha da pekisiyor ve ne kadar sansli olduguma inanmama sebep oluyor :) Bazen icimizde anlasmazliklar yasasak da yine de bizi en cok kendimiz anlariz ;)

21 Şubat 2013 Perşembe

Sportif Sehir

Uzun zamandir plan programini yapiodum ama ev arkadasimin da gaziyla sonunda spora basladim :) Istanbul tatilim sirasinda kardesimin göbegimle dalga gecmesinin de bu duruma etkisi yok degil :) 1 haftadir gidiyorum bakalim :) Ev arkadasimin gittigi spor salonu, 2 hafta deneme süresi gibi bir sey var, yani simdilik para vermiyorum. :) Asil hedefim 2 haftayi beles bir sekilde tamamladiktan sonra evimin hemen yakinindaki yuzme havuzlu gym e transfer olmak ! :P Hayirlisiyla bakalim :) Berlin'de spor yapmayan bir ben kalmistim nerdeyse :P Ne sportif bir sehir arkadas !

 

26 Ocak 2013 Cumartesi

:|

Gün, atalarimizin "Hay dilimi esek arisi soksun" sözünü defalarca tekrarlayip, alisveris yapip kafami dagitayim derken 100 euro nun nereye uctugunu anlayamadigim gündür iste !

20 Ocak 2013 Pazar

Es ist kalt

Bu gece hayatimda ilk defa donmaktan korktum. Daha once hic bole  bir ihtimalin aklimdan gecebilecegi kosullar, yerlerde bulunmamamistim. Normalde kisin havasinin cok da muhtesem olmadigi gercegini bilerek yerlesmistim bu sehre... -7 cok da gözümü korkutmuyordu...Haftaicleri otobüsten inip 50m fln yürüyüp ise ,hafta sonlari da havayi cok da icime cekmeyecek yakinlikta olan lokasyonlara gittigimden cok etkilenmiyordum acikcasi.. Ta ki bugüne kadar !!!

Evde bos bos oturmaktan sikilip degisik bir aktivite arayisina girdim ve language meeting diye bir olaya katilmaya karar verdim. Adresini incelerken mekanin ubahn istasyonundan uzak oldugunu anlamistim az cok ama heralde hallederim diyip düstüm yollara. Gidisim pek de sorunlu olmadi aslinda. Önce sbahnla bir durak, ordan da u2 nin son duragi olan Pankow'a  kadar gittim. Ordan da saniyorum ki 700 - 800 m yürüyerek mekana gittim. 3-5 cümleyle Almanca konusmaya cabaladiktan ve olaya katilan insanlarin ne kadar enteresan tipler olduguna bir süre kafa yorduktan sonra, acligimin da verdigi bir etkiyle geri dönme karari aldim. Disari ciktigim gibi kendimi daha önce esini benzerini hissetmedigim bir hava akiminin icinde buldum. Aninda elimin ayagimin uyusmaya basladigini hissettim. Bozuntuya vermeden hizli adimlarla ubahn istasyonuna varmaya calistim. Tam o sirada telefonla da konusmam gerekiyordu ve eldivenlerim dokunmatik ekrani kullanacak ozellikte degildi. Eldiveni cikardigim gibi aslinda bunun iyi bir fikir olmadiginin farkina vardim. Telefonu arkadasimin yüzüne kapatip,"Dur bari ubahn in icine gireyim" dedim. Istasyonun icine vardigimda en azindan kurtuldugum ve bir kac dakika isinacagim icin zafer doluydum :P Ama tabi bu da biraz zaman alacakti. O sirada ablam mesaj atti, ellerimi halen iyi kullanamadigimdan cevap yazamadim. Icimden "Kiziniz disarda az daha yürüse donup gidecekti" demek gecti ama kimsenin yüregini hoplatmayayim dedim durup dururken :P Hatta sunu da diyebilirdim: "Biliyorum, benim halimi düsünerek gayet güzel bir mont alip arkadaslarimla yolladiniz,ama inanin ki buraya sanirsam bir kis hayvaninin kürkü, derisi ve de birkac shot vodka anca gider" :) Iyi ki gelmiyorsunuz bu sogukta buralara walla.
 
Ve son durum: Su an odamda battaniyenin altindayim. Halen tam isinamadim. Facebookta dolanirken de Berlin' de oturan baska bir arkadasin evlerinde merkezi isitmanin calismadigina dair bir seyler yazdigini gördüm. Allah yardim etsin demekten baska bir sey gelmiyor elimden. :/  2 hafta sonraki Istanbul seyahatimi düsünüp isinmaya calisiyorum :P Bazilarinin gidecek sicak ülkeleri bile yok :/ :)

14 Ocak 2013 Pazartesi

Eve kapanmaca

Disarda hava feci soguk :S -4,-5 flndir heralde...Caddeye bir ciksam belki havaya adapte olurum ama cidden gozum yemiyor, tirsiyorum ..Camdan kari izlemekle yetiniyorum :)
 
Daha once de bir kac defa yaptigim gibi,dehset gun sayida fazla olan izin hakkimdan bir kacini evde dinlenerek geciriyorum :) Izinler harca harca bitmiyor ki !! Senede 27 is gunu iznim var. Bir de uzerine mesai saatlerinin de aslinda izin hakki olarak kullanimi gibi mevzular eklenince devasa sayida tatil gunu hakkim doguyor. Durumdan bir hayli memnumum,evet :) Benim tek dusuncem, yeni tatil planlari yaparak kalan sayiyi iyice azaltmak. Gidilecek yerler arasinda, Istanbul tabi ki en onemli yeri aliyor :) Icinde bulundugumuz sene sehrime daha cok ziyarette bulunmayi hedefleriyorum. Michael efendiyi de getircem artik, kafaya koydum. Istedigim baska ulkeleri gezmeye bir turlu ikna edemiyorum kendisini. Ornegin, Fasa gitmeyi cok istiyordum, burdan feci ucuz biletler var. Ama hep hayir diyor :P Bari benim ulkeme gelsin, zaten o kdar Turkce de ogrettik :) "Doner ve uc sarma istiyorum" dedirtecek kadar yani :):):) Bu yazdiklarimi da google translate e kopyalamistir zaten :P:P:P
 
Belki de Italyan ev arkadasim gibi ocakta denize girebilmek icin Misira tatile gitcem, kim bilir :P
Ya da guney yarim kurede bir yer kesin cozum olurdu, yetecek para ve gelecek biri olsaydi :)
Anlayacaginiz hava bu kadar berbatken guneyi dusunerek biraz olsun icimi isitmaya calisiyorum. :)
Ama siz yine de Alplerde kayak yaparken cekilmis bir fotografimi bir yerlerde gorurseniz sasirmayin :) Bazen en zorunu secmemek lazim :P 
 
 
Bumerang - Yazarkafe