İlk günki yağmur sefasının ardından ertesi gün parmak arası terlik giymemem gerektiğini öğrenmiştim. Topuklu ayakkabılarımı giyip çıktım !! İlahi çınar yaa insan bir hava durumuna bile bakmaz mııı!!! Bakmadım bakamadım :S
Bugünki ilk hedefimiz Amsterdam Historical Museum'u bir güzel dolaşmak oldu. Abartısız hayatımda gördüğüm en güzel müzeydi diyebilirim. Tarihe olan ilgimle müzedeki kronolojik ve konulara göre hazırlanmış düzen birleşince gezim çok zevkli hale geldi. İlgimi en çok çeken kısımlar, islam karşıtlığıyla suçlanarak öldürülen Theo Van Gogh ve ilk gay gece klübünü açmış Bet Van Beeren şahsiyetlerinin hayatlarının anlatıldığı yerlerdi. Ayrıca Türkiye'den Hollanda'ya çalışmak için giden işçilere ait resimlere ve diğer tarihsel öğelere de yer verilmişti.
Müzenin önündeki Amsterdam yazısının önünde bir ton fotoğraf çekildikten sonra bir yerde oturup yemek ihtiyacı hissettik. Tabi ki de bitmek bilmeyen hain yağmurun bu duruma etkisi yok değildi. Yağmur yağdıkça hep içerilerde takılmaya mahkum kalmıştık. Irish pub'a kaçtık. Kasadaki çocuğun dediklerinden bir halt anlayamadığım için bin bir zorlukla Heineken siparişimi verdim. Burda biraz takıldıktan sonra Van Gogh Museum' a doğru yola çıktık. Bu müze de üzerimde büyük etkiler bıraktı, ressamın hayatıyla ilgili bilmediğim şeyleri öğretti. Oysa ki ben Van Gogh'ı sadece kulağını kesen ressam olarak bilir ve tanırdım. Kardeşiyle arasında olan sıkı-fıkılık, Fransa'da geçirdiği yıllar ve Japon resim tarzından etkilenişi benim için yeni bilgilerdi. Yaşayışı ve resim tarzıyla gerçekten çok farklı bir ressammış kendisi. Van Gogh'tan sonra bir de Rijksmuseum'a uğrayalım dedik. Gittiğimizde biraz geç olmuştu ve müzenin kapanmasına az bir zaman kalmıştı ama ona rağmen hakkını vererek dolaşmayı başardık :)
Müze turumuzu tamamladıktan sonra yine Dam'a gittik. Baktık halen feci yağıyor, tek çareyi tekrar hostelimize dönmek de bulduk. Bu gecelik gece hayatı umutlarımın da tükendiğini düşünerek uykuya daldım.
3. gün. Bu günki mutlak hedefimiz artık nihayetinde bir kanal turu yapmaktı. Hemen Holland International Cruise olayına gittik ve kanallarda bir güzel tur attık. Rehber de gayet iyi açıklıyordu nerde, nasıl bir yerde olduğumuzu. Haritaya baka baka olayı pekiştirdim :) Kanal turundan sonra da meydandaki eski ve yeni kiliseleri dolaştık. Red light districte gittik derken yavaş yavaş akşam oldu. Gece turumuzu Hard Rock Cafe'de başlattık. Burda riders of the storm denedim ilk defa. Sonrasında da çok yağmur yağdığı için ilk gördüğümüz klüp olan Cafe Mokum'a girdik. İçeri girdiğimiz gibi etrafımız Norveçli gençlerle sarıldı. Bir genç sürekli bana "Yanımdaki arkadaşım senden hoşlanmış. Sen de onun yakışıklı olduğunu düşünüyor musun?" gibi şeyler söylüyordu. Ben de ısrarla muhabbeti başka yönlere çekmeye çalışıyordum.Türkiye'ye gelmiş bu vatandaşlar. Baya beğenmişler, tekrar gelirlerse görüşelim falan dedik. Olayı arkadaşça boyuta getirdik, ama bu onların hepsine gözlüğümü takıp, sonrasında da onunla beraber bardan çıkıp tüy olma hakkını vermiyordu tabiiii.Bir baktım kii kaybolmuşlar!!! Hemen klubtan dışarı koştum "Gözlüğüm nerdeee?" diyip durdum. Herhangi birisinde yok, hepsi de sarhoş. Ne yaptıklarını hatırlayamıyorlar. Sonra içlerinden birisi(benden hoşlandığı idda edilen) bilmem neredeki kızların orda olabileceğini öyledi. Ben de hemen camın kenarında oturmuş kızların yanına koştum. Kızlar da çocuğun civarlarında dolandığını hatırlıyorlar ama gözlüğün tam olarak nerede olabileceğini ilk etapta kestiremediler. Sonra bir tanesi yerlere bakına bakına biraz yürüdü ve artık o karanlıkta nasıl gördüyse gözlüğümü bulmayı başardı. Bir sapı hafif yamulmuştu onu da monte etmeyi başardık. Artık gözlüğümü hiç kimsenin ellerine oyuncak etmeme kararı ile geceyi sonlandırdım.
3. gün. Bu günki mutlak hedefimiz artık nihayetinde bir kanal turu yapmaktı. Hemen Holland International Cruise olayına gittik ve kanallarda bir güzel tur attık. Rehber de gayet iyi açıklıyordu nerde, nasıl bir yerde olduğumuzu. Haritaya baka baka olayı pekiştirdim :) Kanal turundan sonra da meydandaki eski ve yeni kiliseleri dolaştık. Red light districte gittik derken yavaş yavaş akşam oldu. Gece turumuzu Hard Rock Cafe'de başlattık. Burda riders of the storm denedim ilk defa. Sonrasında da çok yağmur yağdığı için ilk gördüğümüz klüp olan Cafe Mokum'a girdik. İçeri girdiğimiz gibi etrafımız Norveçli gençlerle sarıldı. Bir genç sürekli bana "Yanımdaki arkadaşım senden hoşlanmış. Sen de onun yakışıklı olduğunu düşünüyor musun?" gibi şeyler söylüyordu. Ben de ısrarla muhabbeti başka yönlere çekmeye çalışıyordum.Türkiye'ye gelmiş bu vatandaşlar. Baya beğenmişler, tekrar gelirlerse görüşelim falan dedik. Olayı arkadaşça boyuta getirdik, ama bu onların hepsine gözlüğümü takıp, sonrasında da onunla beraber bardan çıkıp tüy olma hakkını vermiyordu tabiiii.Bir baktım kii kaybolmuşlar!!! Hemen klubtan dışarı koştum "Gözlüğüm nerdeee?" diyip durdum. Herhangi birisinde yok, hepsi de sarhoş. Ne yaptıklarını hatırlayamıyorlar. Sonra içlerinden birisi(benden hoşlandığı idda edilen) bilmem neredeki kızların orda olabileceğini öyledi. Ben de hemen camın kenarında oturmuş kızların yanına koştum. Kızlar da çocuğun civarlarında dolandığını hatırlıyorlar ama gözlüğün tam olarak nerede olabileceğini ilk etapta kestiremediler. Sonra bir tanesi yerlere bakına bakına biraz yürüdü ve artık o karanlıkta nasıl gördüyse gözlüğümü bulmayı başardı. Bir sapı hafif yamulmuştu onu da monte etmeyi başardık. Artık gözlüğümü hiç kimsenin ellerine oyuncak etmeme kararı ile geceyi sonlandırdım.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder