2 yildan fazladir calisiyorum. Maksimum 5 gun 6 da cikmisimdir. Ya iskoligim ya da sectigim her is iskolik olmayi gerektiriyor...
9 Kasım 2012 Cuma
6 Kasım 2012 Salı
Kuzeyde Sonbahar
Alinganlarla hic anlasamadim. Uzaklardaki en yakinim oyle cikti :) Ama ben kendisini ne kadar cok sevdigimi soyledigimde de durmadan "Hayir ben seni daha cok seviyorum" diyor. Hosuma gidiyor :)
Disaridan yemek yemek istemedigim icin marketten pizza aldim firina koydum, sanki cok daha saglikli olacakti :)
Annemi aksam 11 de yatagindan kaldirip skype de konustum. Napiyim ne zaman isten ciksam uyumus oluyor. Ona ihtiyacim vardi, ve ev arkadasimin annesiyle cok uzun sure konusmasini kiskanmistim :)
Havalar soguyor, ama halen bekledigim kadar soguk ve yagisli degil. Is yerinde kaloriferler feci acik allahtan...
Gecen h. sonu olan Amsterdam seyahatimi ve dost(larim)la gecirdigim güzel vakitleri animsiyorum :) Bir daha gidecegim, evden uzak en yakin ev gibi orasi :)
Yarin Almanca kursum var, geceden calisip sabah da erken kalkmaliyim, genau !
ve aklimda 17 Kasim: 24. yas, kalbimi kaybedeli tam yarim yil.
Hayatim bu sekilde sürüp gidiyor, kuzeyde bir sonbaharda...
Disaridan yemek yemek istemedigim icin marketten pizza aldim firina koydum, sanki cok daha saglikli olacakti :)
Annemi aksam 11 de yatagindan kaldirip skype de konustum. Napiyim ne zaman isten ciksam uyumus oluyor. Ona ihtiyacim vardi, ve ev arkadasimin annesiyle cok uzun sure konusmasini kiskanmistim :)
Havalar soguyor, ama halen bekledigim kadar soguk ve yagisli degil. Is yerinde kaloriferler feci acik allahtan...
Gecen h. sonu olan Amsterdam seyahatimi ve dost(larim)la gecirdigim güzel vakitleri animsiyorum :) Bir daha gidecegim, evden uzak en yakin ev gibi orasi :)
Yarin Almanca kursum var, geceden calisip sabah da erken kalkmaliyim, genau !
ve aklimda 17 Kasim: 24. yas, kalbimi kaybedeli tam yarim yil.
Hayatim bu sekilde sürüp gidiyor, kuzeyde bir sonbaharda...
27 Eylül 2012 Perşembe
Doguya özlem
Artik isime cok yakin oturuyorum.Otobüsle 3 durak. Magazalara, sinemalara her türlü merkezi yere yürüyerek gidebiliyorum :) Gayet rahat bir yasam ama ne ben dogu Berlinimi özlüyorum yaa :( Sabahlari kanal kenarinda kahvalti yapmayi, bisikletle Treptower Park'a gitmeyi, Hermannplatz'dan eve yürümeyi, en cok da Ä bara gitmeyi özledim. Michael'a sorsak, o en cok City Chicken adli Arap restauranini aradigini söyler heralde :P Bati yakasina tasindiktan sonra caanim Neukölln'e bir kez gidip tüm bu yerleri tekrar gördüm ama her zaman olamiyo, hele Michael Londra'lardayken hic.
Dogu Berlin, dünyada hayatimin sonuna kadar yasayabilecegim nadir yerlerden biri. Bazen isi gücü herseyi birakip hipster bi yasama adim atmak istiyorum ama o zamanda aslinda Almanya'da ne bahaneyle oturacagimi bilmiyorum :P
Dogu Berlin, dünyada hayatimin sonuna kadar yasayabilecegim nadir yerlerden biri. Bazen isi gücü herseyi birakip hipster bi yasama adim atmak istiyorum ama o zamanda aslinda Almanya'da ne bahaneyle oturacagimi bilmiyorum :P
15 Ağustos 2012 Çarşamba
is arkadasimdan duydugum bir hikaye
Alman is arkadaslarimdan birinin büyükannesinin yazligi Alanya'da. Bu yüzdendir ki kendisiyle olan sohbetlerim genelde Alanya, Antalya, yurdumun havasi, günesi gibi konular üzerine. 4-5 ay önce büyükannesinin vefat ettigini ve evde artik kimsenin kalmadigini söylemisti. Ben de ona ne kadar üzgün oldugumu belirttim, kadincagiz yasliliktan vefat etmistir diye düsündüm. Ama o durumun o kadar da basit olmadigi sonra anlasildi.
Gecenlerde, önümüzdeki haftasonu Alanya'ya gidecegini söyledi. Ben de "Aaa ne güzel, benim icin de gez, güneslen" diye sazan gibi atladim. Bunun üzerine "Aslinda cok da iyi bir olaydan dolayi gitmiyorum. Büyükannemin cenazesi icin gidicem" dedi. Ben de "Büyükannenin aylar öncesinde vefat ettigini saniyordum. Cenazesi neden simdi" gibi bir tepkide bulundum. Sormasam anlatmayacakti, ilginc.
Büyükannesinin Alanya'da ikamet eden,ama aslinda baska bir sehirden olan, issiz gücsüz bir tiple arkadasligi varmis. Halen sevgili olup olmadiklarini bile bilinmiyor. Ama bu kisinin tek derdinin kadinin parasi oldugu asikarmis. Buna ragmen, kadinin düsüncelerini degistirememisler, parasini, pulunu adamla paylasmak istiyorsa onun bilecegi is diyip cok da israr etmemisler. Ne var ki, gecen sene Paskalya tatilinde önceden sözlestikleri üzere büyükanneyi Almanya'ya beklerken, kendisinden uzun süre haber alamamislar ve bir seylerin ters gittigini anlamislar. Hem Alman hem Türk polisine haber vermisler. Hic bir sonuca varamayinca artik ümitleri kesmisler ama en azindan bedeninin bulunmasi icin caba göstermisler. 3-4 ay boyunca hic bir ihtibarattan haber alamamislar. En son gecenlerde, Alanya polisi, adamin memleketinde bir Alman turist cesedinin aslinda aylar önce bulundugunu saptamis ve o turistin aradiklari kisi olabilecegini düsünmüsler. Daha sonra cesitli arastirmalardan sonra hakli cikmislar. Beraber oldugu adam öldürmüs yani. Su anda hapiste, mahkeme halen devam ediyor, o yüzden tam olarak ne kadar süre hapiste kalacagi bilinmiyor. Arkadasim da 1 sene önce vefat eden büyükannesinin cenazesi icin daha yeni gidiyor. Haberlerde yayinlanip yayinlanmadigini sordum. Özellikle basina gitmediklerini söyledi. Tek bir cani yüzünden bir ülke hakkinda haber yapmak istemedigini de ekledi. Sogukkanliligi ve bu tutumundan dolayi tebrik ettim.
Bu olayda benim icin irk, cinsiyet ,vb farketmiyor ama böyle bir olayin ülkemde yasanmamasini isterdim sadece.
Gecenlerde, önümüzdeki haftasonu Alanya'ya gidecegini söyledi. Ben de "Aaa ne güzel, benim icin de gez, güneslen" diye sazan gibi atladim. Bunun üzerine "Aslinda cok da iyi bir olaydan dolayi gitmiyorum. Büyükannemin cenazesi icin gidicem" dedi. Ben de "Büyükannenin aylar öncesinde vefat ettigini saniyordum. Cenazesi neden simdi" gibi bir tepkide bulundum. Sormasam anlatmayacakti, ilginc.
Büyükannesinin Alanya'da ikamet eden,ama aslinda baska bir sehirden olan, issiz gücsüz bir tiple arkadasligi varmis. Halen sevgili olup olmadiklarini bile bilinmiyor. Ama bu kisinin tek derdinin kadinin parasi oldugu asikarmis. Buna ragmen, kadinin düsüncelerini degistirememisler, parasini, pulunu adamla paylasmak istiyorsa onun bilecegi is diyip cok da israr etmemisler. Ne var ki, gecen sene Paskalya tatilinde önceden sözlestikleri üzere büyükanneyi Almanya'ya beklerken, kendisinden uzun süre haber alamamislar ve bir seylerin ters gittigini anlamislar. Hem Alman hem Türk polisine haber vermisler. Hic bir sonuca varamayinca artik ümitleri kesmisler ama en azindan bedeninin bulunmasi icin caba göstermisler. 3-4 ay boyunca hic bir ihtibarattan haber alamamislar. En son gecenlerde, Alanya polisi, adamin memleketinde bir Alman turist cesedinin aslinda aylar önce bulundugunu saptamis ve o turistin aradiklari kisi olabilecegini düsünmüsler. Daha sonra cesitli arastirmalardan sonra hakli cikmislar. Beraber oldugu adam öldürmüs yani. Su anda hapiste, mahkeme halen devam ediyor, o yüzden tam olarak ne kadar süre hapiste kalacagi bilinmiyor. Arkadasim da 1 sene önce vefat eden büyükannesinin cenazesi icin daha yeni gidiyor. Haberlerde yayinlanip yayinlanmadigini sordum. Özellikle basina gitmediklerini söyledi. Tek bir cani yüzünden bir ülke hakkinda haber yapmak istemedigini de ekledi. Sogukkanliligi ve bu tutumundan dolayi tebrik ettim.
Bu olayda benim icin irk, cinsiyet ,vb farketmiyor ama böyle bir olayin ülkemde yasanmamasini isterdim sadece.
10 Ağustos 2012 Cuma
Renkler
Almanya'da, Irlandali bir genc, Türk sevgilisi icin Hindistan mutfagindan bir yemek hazirladi. Fransiz sarabi esliginde güzel bir aksam yemegi yediler... :P
9 Haziran 2012 Cumartesi
Berlin'de bir haziran(!) sabahı
Berlin koordinatlarına göre düşünüldüğünde güneyden geliyorum, sıcak havaya alışkınım . Güneş insanıyım. 1 hafta boyunca güneşin g sini göremeyince vampir gibi hissettim. Ama gün bugündür !! Sonunda uzun bir aradan sonra bir haftasonu güneşe kavuştum ve hemen bundan nasıl yararlanırıma odaklandım. :) Kanal turu, fena olmaz hani ? :)
Bir de manevi olarak kaybettiklerim var, uzun süre göremediklerim, ama var olduklarına eminim. Gittiğim her barda, parktta illa ki birilerini on(lar)a benzetiyorum...
Cigarettes and chocolate milk i 5. dinleyişim... Çok sakin, huzurlu bir gün istiyorum aslında. Bana çok yakın birisini kaybettiğimi yeni öğrendim. Onu içimde tekrar nasıl canlandırabileceğimin hesabını yapacağım. Diğer 4 kişiye yaptığım gibi...
Bir de manevi olarak kaybettiklerim var, uzun süre göremediklerim, ama var olduklarına eminim. Gittiğim her barda, parktta illa ki birilerini on(lar)a benzetiyorum...
Havanın dengesizliği ben de enteresan bir denge yarattı. Çok planlı, programlı bir insan oldum. Haftanın içi harıl harıl çalışırken haftasonları dinlenmenin, gezmenin tozmanın dibine vuruyorum. Özellikle bugün, çok yorucu bir iş haftasından sonra özgürlüğün, gençliğimin tadını çıkaracağım gibi görünüyor. :) Valencia gezimin son ayarlamalarını yapacağım ve tekrar denize, güneşe yakın olmanın hayalini kuracağım :) 4 gün kaldı :):):)
Bir de mavi gözler görmek istiyorum bugün.
27 Mayıs 2012 Pazar
-meli, - malı
1 ay sonra oturup acaba bunların kaçını gerçekleştirdim-in hesabını yapicam. Ama çok istiyorum yaa :/
1-Bisiklet almalıyım. Artık yeter !
2-Fas biletimi bir an önce almalıyım çünkü fiyatlar fırlayabilir.
3-Evimin yakınında oturan bir arkadaş bulmalıyım. Berlin'in en ciks yerinde oturuyorum ama kimseyi tanımadığım için cool restauranların, pubların önünden geçip gidiyorum :/
4-Şu Berlin'in civarındaki gölleri, ormanları arşınlamalıyım.
5-Parktta barbecue yapmalıyım.
6-Ryanair uçuşlarıma özel bir çanta alıp çok malzemeyi ufak bir yere sığdırmayı başarabilmeliyim.
7-Gitar konusuna daha çok eğilmeliyim.
8-Spor yapmalıyım :/ Burdaki sportif Avrupalı gençlerin yanında kendimi çok hantal hissediyorum walla :S
9-Almancamı pratik etmeliyim !!!!!
10-Haketmeyene yüz vermeyi bırakıp hakedene yoğunlaşmalıyım :/ :S :P
1-Bisiklet almalıyım. Artık yeter !
2-Fas biletimi bir an önce almalıyım çünkü fiyatlar fırlayabilir.
3-Evimin yakınında oturan bir arkadaş bulmalıyım. Berlin'in en ciks yerinde oturuyorum ama kimseyi tanımadığım için cool restauranların, pubların önünden geçip gidiyorum :/
4-Şu Berlin'in civarındaki gölleri, ormanları arşınlamalıyım.
5-Parktta barbecue yapmalıyım.
6-Ryanair uçuşlarıma özel bir çanta alıp çok malzemeyi ufak bir yere sığdırmayı başarabilmeliyim.
7-Gitar konusuna daha çok eğilmeliyim.
8-Spor yapmalıyım :/ Burdaki sportif Avrupalı gençlerin yanında kendimi çok hantal hissediyorum walla :S
9-Almancamı pratik etmeliyim !!!!!
10-Haketmeyene yüz vermeyi bırakıp hakedene yoğunlaşmalıyım :/ :S :P
26 Mayıs 2012 Cumartesi
Kahvaltı
Herşey iyi hoş da sen de ben de beraber kahvaltı yapabileceğimiz birinin arayışında değil miyiz ? Kabul etsek de etmesek de...
20 Mayıs 2012 Pazar
İstisna
Dün ilk defa yeterince yorgun olduğumu hissettiğim için gece dışarı çıkmadım... Çarşamba bowlinge sonra da full yaşlılarla dolu bir club a gitmiştik, perşembe iyi uyuyamamıştım. Cuma arkadaşlarla evin yakınındaki barlarda takıldık. Cumartesi 3-4 km yürüdüm, sonra müze gezdim, maç izledim. Artık penaltılarda gözler düşmüştü... Ve bu kız dün ilk kez Berlin'de bir haftasonu saat 11:30 civarında uyudu...Belki de kendime daha iyi davranmam lazım...
Kaçıyorum, kaçıyorsun, kaçıyor...
Uzun bir aradan sonra olan buluşmamızda ilk söylediğin söz halen kafamda çınlıyor. Bir şeyler yapabilmek istiyorum. Olmuyor...Sadece sigarayı bırakmanı diliyorum... Ve kitabını çalıyorum :)
13 Mayıs 2012 Pazar
Bir garip tanışma hikayeleri
Herkesin hayatında etki bırakan insanlar, ilişkiler olmuştur mutlaka. Bir arkadaşımızla oturup yıllar sana nasıl tanıştığımızı anımsamaya, o günleri yad etmeye çalışırız. Tanışma anına verdiğimiz önem ve ilgi, karşımızdaki insana verdiğimiz değere göre değişir. Hayatım boyunca ben de pek çok insanı gördüm, konuştum ama beni en çok etkileyenler sadece bir kere görüp bir daha hiç karşılaşmadığım kişiler olmuştur. Rasgele bir şekilde sohbete başlanır, o insan hakkında farklı yönler öğrenilir ve bazen tekrar görüşülmek istenir, (bazen istenmez :P) ama bir şekilde bu münasebetin aslında anlık olduğunu iki taraf da bilir. Tek başıma farklı bir şehirde yaşadığım için böyle durumlara daha çok maruz kalıyorum şu sıralar. Bir kaç örnekle özetleyelim madem :)
1- Treptower Park'a gitmeye çalışırken tanıştığım Meksikalı kadın
Berlin'de alışılmışın aksine güneşli bir haftasonuydu. Arkadaşlarım parkta barbecue yapmaya davet ettiler. Ben de her zamanki gibi evden geç çıktım. Telaş içinde ubahn- sbahn arayışına girdim. Neukölln sbahn istasyonuna kolay bir şekilde gitmeyi başardım ama bir de ne göreyim !!! Gitmek istediğim yöne doğru olan sbahn çalışmıyor :S Berlin'e uğramış olanlar bilir belki. Ubahn sbahn zımbırtılarında sürekli bir yapım çalışması durumları oluyor. Geç kalmanın verdiği telaş ile hedefe ulaşmak için alternatif yollar araştırıyordum ki o sırada bir bayanın "Fuck" nidasını işittim. Hattın çalışmadığını farkedip, tepkisini nazikçe dile getirmişti :) Etrafta ikimizden başka pek insan olmadığı için yardımlaşabileceğimizi düşündüm."Siz de mi ..... yönüne gitmek istiyordunuz?" diye sordum. Kadın hemen kocaman gülümsemesiyle "Aaa evet. Nasıl gidebiliriz acaba ? " şeklinde cevapladı. Bunun üzerine zar zor bulduğumuz bir Alman'a yolu sorduk. Meğer sbahnın yerine aynı hat için otobüs çalışıyormuş. Otobüse atlayıp yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik. Yol boyunca pek çok konudan konuştuk. Öncelikle benim Berlin'de tek başıma hayatımı sürdürmem çok hoşuna gitti. Değişimin her zaman iyi olduğunu ve farklı yerler, deneyimler kazanmanın süper olduğunu söyledi. 2 tane çocuğu varmış. Meksikalı ama Amerika'da yaşıyor. Los Angeles'ta. Arkadaşlarımla barbecue yapmaya gittiğimi, arkadaşlarımdan birinin de Meksikalı olduğunu söyledim. Nazikçe davet ettim hatta, geleceğini nerden bilebilirdim !! :D Arkadaşlarım, kadını yanımda görünce şok oldular. Ama sonra herkesin kanı kaynadı, beraber oturup bira içtik. Bizim genç ve dinamik olmamız çok hoşuna gitmişti. Belki bizden en az 20 yaş büyüktü ama halen gençlik ateşini taşıdığını söyleyebilirim :D Çocuklarını okuldan almaya gittiğinde herkes çok canayakın birisi olduğundan bahsetti. Ben de sevmiştim, kartını bıraktı ama kaybettim :/
2- Valizimi taşımama yardım eden Türk kadın
Istanbul'dan Berlin'e uçacaktım. Gate'de beklerken, değişik giyimiyle dikkatimi çekmişti hatta. Çok fazla Almancı Türklere benzemiyordu ama Türkiye'de yaşar gibi hali de yoktu. Uçak kalktı, Berlin'e tekrar varıldı. Yürüyen merdivenler olmadığı için tren durağına valizimi taşımaya çalışıyordum, o sırada yardımıma koştu. Ve tabi ki sohbet de başlamış oldu :) Daha önce Malatya'da yaşıyormuş, sonra Almancı eşiyle evlenip Berlin'e taşınmış. Çocuklarını Türkiye'de annesine bırakmış, burda ev taşıma işleriyle uğraşması gerekiyormuş. Eşi, Almanya'da üniversite bitirmiş nadir Türklerden. İş icabı İsviçre'ye gitmiş. Tam o sırada bana dert yandı. "Eşimle aramızda çok yaş farkı var. Bazen farklı şeyler yapmak istiyoruz. Mesela o İsviçre'de kendi hayatını yaşıyor. Ben de burda çocuklarla geçiniyorum. " He bir de kendi özelliklerinden bahsetti: "İyi fal baktığımı söylerler. Ama fincana değil de insanın yüzüne bakarak söylüyorum pek çok şeyi." "Benim hakkımda ne söyleyebilirsin?" diye sordum. "Çok net çıkaramadım ama başarı görüyorum." dedi. Benim koltuklar kabardı mı? Hayır. Fala mala inanmıyorum :P Yollarımız birkaç durak sonra ayrıldı...
3-Barmen Kürt Genç
Berlin caddelerini tek başıma arşınlamaya karar verdiğim günlerden biriydi. Önce Potsdamer Platz'a ordan da Friedrichstr civarlarına doğru yürüyüş yaptım. Hatta o sırada 2 sene önce sevgili arkadaşım Pelin'le beraber kalmış olduğumuz oteli de tekrar keşfettim :) Nehir kenarında yürürken baharın geldiğini müjdeleyen çiçeklenmiş ağaçların resimlerini çekiyordum. Nehir kenarındaki restaurantta çalışan bir genç Almanca bir şeyler söyledi. "İngilizce söyleyebilir misiniz?" diye sordum. Bu sefer de gayet iyi bir İngilizce aksanıyla "Caddenin fotoğrafını ne çekiyorsun, ver kamerayı, senin resmini çekiyim" dedi. Ben de "ama ağaçları çekiyordum, çok güzel görünüyorlar." diye cevap verdim. Bunun üzerine yine derin bir sohbete daldık. Ana tema, Berlin'e baharın geldiğini simgeleyen tek şeyin doğa olduğu, onun dışında havanın gayet berbat olduğuydu. "Ben güneyden geldiğim için bu tarz havalara alışamıyorum." dedim. Nereden geldiğimi sordu, Türkiye dedim. Ben ona sormadım. Meksika, Arjantin, İspanya'dan fln geldiğini düşünmüştüm. Berlin'de ne yaptığımı sordu, ısrarla içki ısmarlamak istedi. Kreuzberg'den, Londra'dan (orada yaşamış bir süre) bahsetti. Nerdeyse 1 saat konuştuktan sonra. "I am from Turkey as well" dedi. Ben şok. "Kaç saattir İngilizce konuşuyoruz niye kastırdın beni" dedim :D Küçüklüğünde İstanbul'da yaşamış, sonra Berlin ve Londra'ya gitmiş. İstanbul'u ve Türkiye'yi çok sevdiğini söyledi. Sık sık da ziyaret ediyormuş. "Kürt olduğumu söylediğimde bazı insanlar konuşmak istemiyor benle" dedi...
4- Posta kutusunu açmama yardım eden Alman komşum :P
Evet o komşum !! Ama 3 ayda sadece bir kere gördüm. :S Burda gerçekten bir komşu açlığı yaşıyorum. İlişkiler berbat. Alt katımda Hindistanlı bir adam sürekli acayip kokan Hindistan yemekleri pişiriyor. Karşımda bir çiftin hep arkadaşları geliyor ama yanlışlıkla benim zile basıyorlar, baygınlık geldi. Üst katta devasa boyda köpek barındıran, suratında en az 5 piercing olan bir genç yaşıyor vb.. Şu ana kadar hali vakti yerinde olarak tanımlayabileceğim tek kişi olan yakışıklı Alman komşumla posta kutumdaki sorun üzerine tanıştık :P Bana evi kiralayan firma yetkilisi adımı yanlış posta kutusuna yapıştırmış. Bende de başka kutunun anahtarı vardı. Bu durumda ben başkasının posta kutusunu açarken belki de başkası benim mektuplarıma zarflarıma erişiyordu :S Artık sabrımın taştığı günlerden birinde, bu genci yakalayıp "Ya pardon şu kutnun sahibini tanıyor musunuz acaba. Onun posta kutusuyla benimki karışmış" dedim. Hayır tanımıyorum dedi. Ama baya yardımcı olmaya çalıştı. En az 30 dk, elinde marketten aldığı domatesi, sütü, spagettisiyle yanımda dikildi ve nasıl çözüm bulabilirizi düşündük. Ben de o sırada kilidi kurcalıyordum. Saç tokasıyla, tırnağımla... Sonra birden çaaat kilit düştü. Posta kutusunu açabilmiştim !!! :D Çocuk da "Bak sorun çözüldü işte" dedi, gülüştük. Kırdığım kilidi onarmama yardım etti :D Bir daha da ne gördüm ne de işittim...
Belki de aşk...
O yanındayken bile gözlerini kapatıp hayalini kurduğun kişinin yine aynı kişi olmasıdır...
Tokyo - Montana Ekspres
Kaçamaz. Kaçmasına izin veremem.Onu sonsuza dek kaybetmek istemiyorum. Bu gezegende onu, ailesinden ve arkadaşlarından (eğer varsa) daha fazla önemseyen insanlardan biriyim. 218.000.000 Amerikalının arasından gelip onu önemseyen tek Amerikalıyım.
6 Mayıs 2012 Pazar
İş'te bir öğle arası...
İstanbul'daki işimdeki öğle aralarıyla burdakini karşılaştırınca arada baya fark olduğunu görüyorum. Burda öğle arasına çok nadir çıkılıyor. Özellikle İngilizidir, Almanıdır bu arkadaşlarda pek öğle yemeği kültürü yok. İşler yoğun olduğundan, akşam da erken çıkmak istediklerinden hemen bir sandviç kapıp çalışmaya devam ediyorlar. Bu Türkiye'den gelmiş bir insana tamamen ters bir olay.. Bazen arkadaşları toplayıp öğle yemeği organizasyonu yapmaya çalışsam da en fazla pazartesi günleri %50 indirim uygulayan Mexican restauranına gidebiliyoruz. Çoğu zaman da Berlin Teknik Üniversitesi'nde öğrenci olan arkadaşım Tomasz ile Mensa denen yemekhanede yiyorum. (Onunla gidince öğrenci indiriminden faydalanıyom da :P) Ama geçen perşembe (çarşamba da olabilir :P) 2 Meksikalı + 1 İspanyol iş arkadaşlarımla gayet eğlenceli, hoş sohbetli bir öğle yemeği geçirdim. Berlin'de en çok güldüğüm andı heralde :P Zaten bu Latin insanlarına kanım hep çok ısınmıştır. Bir sohbetten diğerine atlıyorlar, hepsi de espri, şaka dolu. Hem işi hem de eğlenmeyi bir arada iyi götürüyorlar. Genelde öğle aralarında pek bira içen olmuyor, bizim de o gün pek niyetimiz yoktu açıkçası. Ama bir arkadaş tam garson giderken "ein bier!" diye seslendi, sonra diğeri "zwei bier!" sonra üçüncüsü "drei bier !" en sonunda da ben "vier bier !". (Almanca rakamları ezberliyoruz gibi oldu):P Bunun üzerine her zamanki bir "wuuuuuuuuuu" tepkisi. Ne var yani, bayanlar içemez mi? :P Hele ki ben...
Meksikalı iki arkadaşım geçenlerde İstanbul'a gezmeye gitmişlerdi. Çok heyecanlılardı, gitmeden önce benden baya tüyo aldılar vb. Ama bu yine de her istediklerini gerçekleştirmelerine yetmemişti. Çünkü Türk insanının cin fikirliliğinden nasiplerini almışlardı maalesef :) Yemekte de genelde başlarından geçen şu komik olayı anlattılar: Carlos boğazda bir vapura binip Asya Yakası'na geçmek istiyor. Bizim için tırt olsa da onlar için ooo Asya'yı gördüm demek önemli bir şey :P Her neyse, sonunda iskelede bir vapurun önünde duruyorlar. Görevli adama "Hey amigo, biz Asya'ya geçmek istiyoruz. Vapur oraya gidiyor mu?" diye soru yöneltiyorlar. Adam da "Hee evet gider gider." diyor. Sonra Carlos "Peki, vapurda bira içebilir miyiz?" diye soruyor. Adam "Tabi ki deeee" diyip bunları gaza getiriyor. Carloscuk baydığı 25 euroyu kafasına takmadan gayet mutlu bir şekilde vapura atlıyor. Vapur tin tin ilerlerken kafeteryaya gidip "Bir bira alabilir miyim?" diyor. Adam da "Burda bira satılmaz, diyor." Bunun üzerine Carlos ilk dumurluğunu yaşıyor ama henüz üstünden atamadan, enteresan bir şekilde vapurun Asya yakasına geçmediğini görüyor. Çünkü anons şöyle diyor: "Now you can see Asia on your left side"... Bunun üzerine Carlos görüyorum ama gidemiyoruuuuuuuuumm isyanlarına geçiyor. :D Arkadaşlar boğaz turuna katılmışlar bilmeden. Halbuki istedikleri sadece karşı tarafa geçen İDOdur bilmem nedir vapuruna binmekti. hehehe. İstanbul'da turist olmak o kadar da kolay değilmiş anlaşılan.:P:P
Yolda işe dönerken de yoldan acayip yüksek bir sirenle ambulans geçti. Arkadaş "Yahu bu kadar yüksek sesle adam kalpten gider" dedi. :D 10 saniye sonra da çok gürültüü yol çalışmalarının yanından geçtik. Üzerimize bazı parçalar düşecekti az kalsın. Yaw bu ülkede yanlış olan ne ? diye meraklanıp tekrar işlerimizin başına döndük :P
29 Nisan 2012 Pazar
Lulu Köprüde...
Catherine:"Aşklar gelip geçer ama iş kadim dosttur. Bunu biliyorsun, değil mi?"
Celia:"Hayır, sanmıyorum.Aslında hiçbir şey bildiğimi sanmıyorum."
Celia:"Hayır, sanmıyorum.Aslında hiçbir şey bildiğimi sanmıyorum."
15 Nisan 2012 Pazar
Berlin Geceleri :P
Berlin'de bulunduğum ilk günlerde başımı
sokacak bir ev bulma telaşı içerisindeydim. Aslında aramalarıma aylar
öncesinde Istanbul'dan başlamıştım ama her defasında fiyasko ile
sonuçlanmıştı. Yunan iş arkadaşımın yardımıyla sonunda bir ev için onay
aldım. Yalnız evin çevresini, oturacağım yerin nasıl bir yer olduğunu
pek de araştırmadım ne yalan söyleyeyim. Nerden tahmin edebilirdim ki
Berlin'in en cool publarını, discolarını barındıran bir cadde üzerinde
yaşayacağımıı...
Önce, evim evim güzel evimin
civarındaki mekanlardan başlayarak (neukölln), Berlin gece hayatı
hakkında ufak bilgi vermeye çalışacağım. Ä ,
tek harfli bar :P kendi çevremdeki favori bar olma özelliğini taşıyor.
Gayet rahat koltukları ve bazen canlı müzik performansları var. Sonra
bir de gay bar var :P Bir kere gittik arkadaşlarla.. Nerdeyse hiç gay
yoktu :D Bir de çalan şarkılar hoştu, Spice Girls fln :P Geist im Glas
(Camdaki Ruh) eski iş arkadaşımızın birhday partisini :P kutlamak için
uğradığımız mekandı.. Kafam iyi olduğu için tüm detayları hatırlamıyorum
ama klas bir yere benziyodu :P :P
Şimdi
de iş yerimin etrafındaki yerlerden bahsedeyim(Charlottenburg). Dicker
Wirt denen bar, Portekizli arkadaşım Pedro'nun favorisi..Sebebi pek çok
ekranı barındırması ve canlı maç yayını yapması :P Schwarves Cafe ise şu
ana kadar en çok gittiğim cafe olma özelliğini taşıyor. 5 kez
gitmişimdir. İş yerinden birinin doğum günü, veda partisi falan
olduğunda hep bu mekana gidiliyor. Çünkü yakın ve nezih bir yer. Orda
çalışan bir Türk kızla da tanıştım, Helin, sevimli bir şey :) He
bir de yine bu Charlottenburg civarında yer alan ama bir türlü
gidemediğim Hard Rock Cafe var. Arkadaşlarım çok turistik ve pahalı
olduğunu söyledikleri için pek orada buluşma talebinde bulunamadım. :/
Gelgelelim Kreuzberg'e yani küçük İstanbul ! Aslında her açıdan küçük İstanbul değil... Berlin'in en fazla bar, disco vb. barındıran semti...Gece hayatı İstanbul'dakine çok benzemiyor. Daha çok kokteyl barlar fln var ve discolar genelde underground. İstanbul'a benzeme sebebi ise populasyonun nerdeyse %70-80 inini Türk-Kürt etniklerinin oluşturması. Nerdeyse her dükkan, restaurant Türkçe isme sahip. Antep sofrası, simitçi, ziraat bankası vb.. Bu alanda uğradığım mekanlar ise; Hannibal, Molotow Cocktail, Filmkunst (yanlış hatırlıyor olabilirim :S) Yazarken anladım ki Kreuzberg'e daha sık gitmem gerekiyor :S Pek de bir yerde bulunmamışım. Her neyse bu gittiğim mekanlar genelde bar tarzı ama Filmkunst gayet eğlenceli bir yerdi. Seksi bir dj yi vardı ve iyi eğlendiriyodu :P Yalnız, içerisi ( Berlin'deki çoğu underground veya normal bar gibi) acayip havasızdı, hamam gibiydi. Çoğu defa , bunalıp dışarı çıkmak zorunda kalıyorduk. Bu sebeple, mekana gittikten bir kaç gün sonra hasta oldum :/ Bu arada diğer mekanlar için bar tarzı diyorum ama bizim Taksim barlarından çok farklılar. Bir kere her masada mum var! Kafayı mumla bozmuşlar. Ve de daha fazla bira+kokteyl çeşitleri var.
Şu
ana kadar topu topu 2 kop kop mekanda bulundum, birisi Mitte'deki
Felix, diğeri de Friedrichschain'deki Matrix. Evime yakınlığından ve
gayet eğlenceli bir yer olduğundan Matrix'e 2 defa gittim. Felix ise DB
çalışanlarına ücretsiz giriş olanağı sunuyor.
Şimdilik bu kadar aktarabiliyorum. İlerde bilgi dağarcığımın genişlemesi dileğiyle :P
14 Mart 2012 Çarşamba
Değişik ama güzel bir aktivite
Deutsche bank, işe yeni başlayan çalışanlarını sosyal sorumluluk ile ilgili farklı projelere dahil ediyor. Ben de dün hayli ilginç bir organizasyonun içinde buluverdim kendimi... Berlin'in en batısında yer alan Spandau ilçesindeki yaşlılar, dawn sendromlular ve mental hastalığı olan kişiler için kurulmuş bir bakım evine gittik. Binanın gayet büyük bir bahçesi bulunuyordu. 3 farklı gruba ayrılmamız istendi. Gruplardan birisi mutfakta çalışıp, öğle yemeğini hazırlama, diğeri bahçedeki yabancı otları tırpanla temizleme, benim grubum olan sonuncusu ise bahçeye yapılacak havuz için çukur kazma görevini üstlendi. :)
Şifayı kapmıştım ama yine de bu zorlu göreve dahil olmak istedim :P Çünkü eğlenceli olcağını düşünmüştüm fln. Herneyse önce 25 cm lik bir alan kazdık sonra da 1 metreye kadar eğim verdik. Sanıyorum ki 10 kişiydik (2 kız-8 erkek) Kazarken, 2. Dünya Savaşı'ndan kalma bi bomba buluruz diye tırsmadık değil :P Ama tek gördüğümüz Berlinle tamamen özdeşleşmiş bira şişeleri, bardakları vb. oldu. Çukuru bitirmemiz 3 saatimizi aldı. Burada daha sonra hazırlanacak havuza balık yerleştireceklermiş.
Öğlen barbecue ziyafeti çektik. Ayrıca mutfakta çalışan arkadaşlarımızın hazırladıkları lezzetli salataları, makarnaları da götürdük..(Becksss ile :P) Öğle yemeği esnasında ilginç olaylar yaşandı :P Arka masamda oturan Dawn sendromlu bir adam sürekli bana bakıp duruyordu, ben de dönüp gülümsedim. Sonra öğrendik ki bu arkadaşın lakabı "casanova"ymış :D:D O sırada da beni gözüne kestirmişti anlaşılan. Herkese beni işaret ediyordu :D Sürekli sırtımı okşayıp durdu :D Hiç sesimi çıkarmadım, ama arkadaşlarım baya dalga geçtiler saolsunlar. "Yeni erkek arkadaşın hakkında ne düşünüyosun?" gibi bir sürü soruya maruz kaldım :D
10 Mart 2012 Cumartesi
Platonik
"Tüm hoş, yakışıklı erkekler aslında geydir" diye bir genelleme var ya, doğruluğu bir kez daha içimi burkttu. Neil Patrick Harris, Jim Parsons gibi ünlülerin de gey olduğunu öğrenince bir an dumur olmuştum( ama olmasalardı da sanki aramızda bir şey mi olcaktı ? ):D Ama gayet de uzunca bir süre tanıyıp gördüğüm birinin böyle bir meylinin olduğunu öğrenmek beni derinden yaraladı :S :P Kendisi tüm iyi niteliklerin karışımı gibi bir şey, zeki, esprili, yakışıklı,vb.. Ama gelin görün ki tercihi, benim bu beğenilerimi ancak platonik kılıyor. Bu platonik duygularıma karşılık bulabilme ihtimalim ne sizce? :D He bi arkadaşım da :"Ama onu değiştirebilirsiiin" diyor.. Yaaa bi git :D
25 Şubat 2012 Cumartesi
Kültür Şoku
Doğruya doğru, çok da nezih bir yerde yetişmedim. Istanbullu ya da Istanbul hakkında az çok bilgisi olan kişilerin "varoş" olarak adlandırabileceği bir semtte büyüdüm. Aslında bana sorarsanız Istanbul'un %80 i varoş ya neyse :P Yaşadığım yer olan Yenibosna, özellikle ben çocukken gayet sevimli bir yerdi. Oyun oynayacak bir sürü boş arsa vardı :P Bizim kendi bahçemiz vardı, kışları kardan adamımızı, yazları da pikniğimizi, bisiklet turlarımızı eksik etmezdik :P Ama nolduysa semt aşırı göç almaya başladığında oldu. Benim de dedelerim zamanında Istanbul'a Sivas'tan göç ettikleri için göçmenlik olaylarına tamamen karşı olmam beklenemez tabi ki ama bu yeni gelen göçmenlerde bizde olmayan bir şey vardı sanki: doğruluğu su götürmez uyum sorunu. Sanki büyük bir şehirde yaşamayı kaldıramıyor ve bunu da dışarı çok garip şekilde yansıtıyorlardı. Bunun en bariz örneğini bayanlara olan bakış açılarında görebiliyoruz. En kapalı giysimi de giysem, laf yemeden geçen bir tek günüm olmuyordu. Laf atanların dışında gözleriyle baştan aşağı süzenler de cabası. İstanbulun nerdeyse tamamında olduğu gibi bir bayan olarak kendimi hiç de rahat hissetmediğim bir ortamda yaşıyordum ve bu tarz tavırlarla ilgilenmemek dışında elimden bir şey gelmiyordu.
Laf atma ve bakışlarla yeme alışkanlıkları dışında, bir de aşırı sahiplenici, herşeye burnunu sokan bir yönleri daha vardı. Yani tamam kimseye kötü demiyorum, hatta belki fazla iyiler :D Ama bi sal gitsin yani, herşeye karışmak zorunda değilsin. Şöyle bir anımla hemen durumu özetleyebilirim: Lisedeydim ve okula gitmek için servisin gelmesini bekliyordum. Tam o sırada evin önünde bir araba durdu ve direksiyon başındaki kişi sanki bir yeri arıyormuş gibi etrafına bakındı, telefonla birileriyle konuştu galiba, neyse ben çok ilgilenmedim, benim için önemli olan daha fazla sap gibi dikilmemem için bir an önce servisin gelmesiydi. O gün okuldan tekrar eve döndüğümde, beni, benim kendimi düşündüğümden çok daha fazla düşünen annem :" Çınar, bu sabah bir araba evin önünde durmuş?" Ben:"Hmm mümkün, neden ki?" Annem:"Adam sana bakmış, laf atmış uzun süre de evin önünde durup ısrar etmiş, ama sen kızıp bakışlarını başka yöne çevirmişsin, doğru mu?". Ben:"nası yaaaeeeee?". Annem:"Yaa komşular görmüş de endişelenmişler." Ben:"Ohaaa ne senaryo yazmışlar ama!!!" to be continued fln yani :D
Şimdi bunları yazıyorum diye "Ahaaa yurtdışına gitti hemen doğduğu yere çamur atmaya başladı" gibisinden düşünenler çıkabilir ama beni tanıyan herkes yaşadığım yeri hiçbir zaman çok da sevmediğimi bilir. Genel olarak şehirle pek sorunum yoktu hatta bazı kısımlarda yaşam standardı gerçekten yüksek. Ama bu yerlerde de satılık evler feci pahalı olduğundan annem de kiracı olmaya yanaşmadığından aynı yerde yaşamayı sürdürdük. Galiba farklı bir yerde tek başıma yaşayicaktım. Öyle de oldu.
Eski yaşadığım yerde 23 senemi geçirmiştim ama şu anki evimde sadece 1 aydır kalıyorum. Yani burasını aynı yoğunlukta eleştirmem beklenemez tabi ki. Ama ilk görüşte farkı ortaya koyabilecek o kadar çok çarpıcı şeyler var ki. Mesela Gay Bar !!! Evimin 2 sokak ilerisinde Gay Bar bulunmakta :P Yenibosna'nın herhangi bir caddesinde bir gay barın olabilme ihtimali dünyayı uzaylıların istila etmesi ihtimaline eşit olabilir, hatta muhtemelen daha düşüktür :D Adamı yaşatmazlar walla. Hatta ve hatta bırakın gay barı, normal bir bar bile yok...Ben demiyorum ki illa olsun :D yani herkesin tercihine saygı duyarım ama her yerde gerekli değil yani :P Burada anlatmak istediğim eskiden ve şimdi yaşamakta olduğum yerler arasındaki ekstrem farklılık. Bir tarafta kısıtlayıcı, belli kültürel ve basmakalıp değerlere bağlı bir topluluk, diğer tarafta da kimsenin kimseyi iplemediği, herkesin dilediği kadar özgür olduğu ama en ufak olayın yaşanmadığı (en azından şimdiye kadar :P) bir yer. Şu anda yaşadığım yer Berlin'in suç oranı en yüksek yeriymiş ama bu oran Teksasbosna'nın binde biri fln eder heralde :P Ayrıca söylemeliyim ki tek başıma yaşamanın hiçbir zorluğunu görmedim. Birilerinin varlığımdan haberdar olduğuna bile emin değilim. Herkes işten eve, evden işe didinip duruyor. Kimse başkasının hayatına burnunu sokacak kadar amaçsız değil.Ve de özellikle gençlerle ilgili gördüğüm bir özelliği paylaşmadan geçemicem. Genç kızlar, erkekler o kadar rahat ve tarz giyiniyorlar ki, bizdeki tiki + apaçi akımlarını unutmama yardımcı oluyorlar :D
Sadede gelecek olursak:P bahsettiğim bu iki mekan arasındaki fark uçurum evet. Ama uyum konusunda hiçbir zorluk çekmediğimi söylemeliyim. Culture shock yaşamam lazımdı sanki ama ben kendimi hep buraya aitmiş gibi hissediyorum. Aslında zaten ben de biraz burdaki insanların kafa yapısına sahibim. Kimse umrumda değil, sadece işimi yapiyim ve de kimse bana karışmasın. Marketime, alışverişime rahat rahat gidiyim, önümü kesen olmasın. İstediğim gibi giyinebileyim fln işte. Şimdilik iyi gidiyor, umalım bozulmasın ;)
14 Şubat 2012 Salı
Cinderella day :P
Biliyorum bugün kafanız sevgililer günüdür, Beşiktaş'ın galibiyetidir gibi mevzulara yoğunlaşmış durumda ama ben bu gibi konulardan çok uzağım, sevgililer günü ile oldum olası alakam olmadı, Beşiktaş da iyi tamam yenmiş tebrik ederiz o kadar!! Ben burda herşeyden biraz izole bir şekilde kendi yağımda kavruluyorum. O yüzden bi kaç saat önce başımdan geçen ilginç ve masalsı (!) olayı aktarmak istiyorum :P
Haftaiçi her gün yaptığım gibi 30 dk. lık u-bahn yolculuğumun ardından, istasyondan evime 700 metrelik yayan yolcuğumu başlatmıştım.:D Şükür, yoldayken evde suyumun kalmadığını (çünkü önceki gün yanlışlıkla mineral suyu almıştım :S:S:S ) hatırlayıp evimin yakınlarındaki bir marketten içeri adımımı attım. Suların olduğu reyona gittim ama yine hazırlıksızdım :S Artık işi şansa bırakamayacağım konusunda kendimi dürtüp hemen yakınımdaki görevli gence sordum. "Is it with gas or no gas?" Şansa elime no-gas ı almışım :P Daha sonra reyonlarda 15 dk. daha dolanmama rağmen su dışında tek aldığım şey salça oldu :D Kasaya doğru yöneldiğimde az önce reyonda kendisine soru yönelttiğim gencin şimdi de kasada görevli olduğunu gördüm. Bizim Neuköllnde yaşadıkları rivayet edilen hippie cinsinin nadir üyelerindendi (kaşlarda piercing fln :) ) Ayrıca biraz sevecen bir tip olcak ki arada bakıp gülümsüyordu. Sıra bana geldiğinde bir eldivenimi çıkarıp kasaya koydum, parayı ödedim. Sonra da şişeyi elime aldım, marketten çıktım. Ama bi dakka yaa, eldiveni unuttuk sanki :S Tam kapıya yönelmiştim ki aynı genç -bir prens edasıyla :P- elinde eldivenimle çıkageldi. :P Cinderella ayakkabısını bırakmıştı, ben de eldivenimi işte! Bu bi işaret değil de ne? !! Hahaha :D Tek bir farkla !!! Cinderella camdan ayakkabısı olmadan da gayet idare etti, zaten insanın ayağını acıtır o ne yaa. Masalı yazanlar hiç düşünmemiş mi bunu :P Ama beeeeeeen eldivenlerimsiz bir hiçim!!!Soğuk Berlin sokaklarında en büyük yardımcılarımdan biri oldular. Ayrıca 18 euro ya mal olduklarını da belirtiyim :S Marketteki kasiyer, cansın!! :D
13 Şubat 2012 Pazartesi
Yeni bir ben...
Yıllardır çektiğim huzursuzluk + sabırsızlığın nedenini sonunda saptamış gibiyim. Bu his anlık mı yoksa sonra değişir mi bilmiyorum ama şu anda özgürlük, huzur ve mutluluk 3 lüsünü doyasıya yaşıyorum. Özgürüm, aynı zamanda da yalnızım :/ Huzurluyum, dışarda hayat çok sistematik, hangi ortamda bulunsam kendimi bir yabancı gibi hissetmiyor, güler yüzlü insanların yanında güvende olduğumu düşünüyorum. Mutluyum, çünkü bir hedefimi gerçekleştirdim. Metronomy 'nin "Everything goes my way" parçasını dinleyip duruyorum. Umarım hep böyle devam eder :)
Ruhsal durumumu açıkladığım bu bomba (!) intro dan sonra, gerçeğe, yaşamda olup biten herşeye bir giriş yapalım artık.. Eveeet çoğu kişinin bildiği üzere Berlin'de yeni bir hayata adım atmış bulunmaktayım. 1 Şubat günü başladı, yani daha çok yeni :D Halen kendimi biraz turist gibi hissediyorum, elimde haritayla dolaşıyorum. Ama zamanla herşey oturcak inş :P Deutsche Bank'ın Risk merkezinde, Data Analytics grubunda çalışıyorum. Ofis Berlin'in merkezi olarak bilinen Zoologischer Garten ın 100 metre ilerisinde. İşimi ve çalışma arkadaşlarımı çok sevdim. Zaten Erasmus hayatının etkisinden bir türlü kurtulamamış biri olarak ortamı beğenmemem imkansızdı. Grubumdaki nerdeyse herkes farklı milletten. Rusya-Çin-İngiltere-Endonezya-İspanya-Arjantin-Meksika-Yunanistan-Finlandiya-Fransa-Yeni Zellanda ve Türkiye karması bir grubuz :D Daha da katılacaklar olcakmış. Deutsche Bank'ın bu kolu 1 sene önce kurulmuş, o yüzden gruptaki en deneyimli kişi 1 yıllık çalışan :D Ben bile 2 haftalık deneyimimle aslında orta düzey bi eleman oluyorum çünkü her an her dakika şirkette yeni birisi işe başlıyor. 1 sene önce bir avuç insanlarken şimdi 400 kişi olmuşlar, olmuşuz :P
Ablam da benimle beraber 1 şubat çarş. gelmişti, daha sonra okullar açıldığı için pazar günü döndü. Berlin'deki ilk haftamda işime çok yakın (Kurfürstendamm caddesinde) bir otelde kaldım. Cadde, Berlin'in en işlek caddelerinden biri ve etrafında çokca alışveriş merkezi, mağaza, restaurant vb. var. Rahatıma, aynı zamanda da otel için harcadığım paraya diyecek yoktu :S:S:S Bir an önce kendi evimi bulup yerleşmek istiyordum. Mc donalds- burger king ikilisinden de tamamen tiksinmiş durumdaydım. Tam bu sırada sevgili iş arkadaşım Kleo devreye girdi ve bana istediim tarzda evleri bulabileceğim bir site önerdi. Nerdeyse 1 aydır pek çok siteye "Ev istiyooooom, mağduruuuum" gibisinden yakarışlarda bulunmama rağmen kimse beni iplememişti, ama bu yeni site resmen hızır gibi yetişti bana. Anında irtibata geçip, eşyalı 2-3 evi önerdiler. Ben de aralarından kirası en az olanı + en erken boşalanı seçtim. Sonuç: ikamet Neukölln !!!!Eve yerleşmeden önce ekşide semtle ilgili bir kaç yorum moralimi bozmuştu. Yok efendim Berlin'in çağlayanıymış. Acayip göçmen nüfus varmış. Berlin'in Çağlayanından nolcak yani :D Gayet güzel bir semt kanımca ve de başta u-bahn istasyonu olmak üzere alışveriş merkezi, Türk marketleri gibi pek çok önemli destinasyona yakınım.. Evim tek kelimeyle süper!!! Kirasına (590 euro) elektrik, su, ısı, internet her bi şey dahil. Bi de onlar için hesap yapmak zorunda kalmıyorum. Ayrıca evin içerisinde ütüsünden tribüşonuna kadar her şey vardı! Yani anlayacağınız yemek dışında eve hiç bir harcamada bulunmuyorum. Marketler fln da çok ucuz. Dünyaları alıyorum ama 7 euro tutuyor, daha fazla hesabı henüz görmedim, Allah da göstermesin :P Sadece marketler değil restaurantlar fln da çok uygun. Yani sevdik be Berlin'i... :D:D:D
Sonuç olarak, "Yeni bir aşk yeni bir iş,yine gülecek bir neden lazım
,yeni bir haber yeni bir kader, bunlar için bana şans lazım" sözleriyle kendi durumum arasında bir ilişki kuracak olursam sadece "yeni bir aşk" kısmını elde edemediğimi söyleyebilirim :P Kim bilir, belki de "Everyhing goes my way" in sözlerindeki gibi. "Love, I am in loveee agaiiiiiiin " derim. Oupss tarihler 14 Şubat'ı gösteriyor ! :P :P :P
15 Ocak 2012 Pazar
2 Sergi Birden
Bugün, sevgili arkadaşım Deniz ile Tophane'de iki güzel sergiyi gezdik. Bir tanesi Tophane-i Amire binasında yer alan Salvador Dali resim sergisi, diğeri de Istanbul Modern'de bulunan Tekinsiz Karşılaşmalar adlı Türk bayan fotoğrafçıların sergisiydi. İkisinden de sanatsal açıdan ayrı tatlar alıp, farklı bilgiler edindim :)

- Karınca: Dali resimlerinde karıncaları, beğenmediği, varolmasını istemediği figürlerin üzerine yerleştiriyor.
- Hayvan leşi: Karıncalarla aynı anlamda.
- Yumurta: Aşk, sevgi.
- Gül: Cinsellik
- Saat: Zamanın kontrol edilemezliği
Gelelim 2. sergiye. Istanbul Modern'e daha önce hiç gitmemiştim. Karşımda gayet güzel bir sanat merkezi buldum. İlk önce cafesine oturup bir şeyler atıştırdık, cafe de cafe yani. İnsan kendini boğazın sularında hissediyor adeta :) Fiyatlar mekana uygun bir şekilde extreme olsa da kesinlikle gitmeye değer. Giriş katında Türk sanatçıların 1900 lü yılların başından günümüze kadar yarattıkları eserler sergileniyor, burası sabit. Alt katta ise, Türk bayan fotoğrafçıların sergisi yer alıyordu. Burada dikkatimi en çok çeken şey, sadece katalogu yer alan Korkutan Asyalı Adamlar adlı sergiydi. Istanbuldaki anayolların kenarlarında bulunan yeşilliklerde pinekleyen erkeklerin fotoğraflarını içeren bir sergiymiş :)
Evet, anladığınız gibi bir hayli sanatsal bir gündü, yakın zamanda farklı mekanlarda tekrar etmeyi umuyorum :)
13 Ocak 2012 Cuma
One Way Ticket
Hayatımda ilk defa tek yön bilet aldım, hayırlara vesile olması dileğiyle :)
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket to BERLIN.
Choo choo train
Tuckin' down the track
Gotta travel on it
Never comin' back
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.
Bye my love, my babe is leavin' me
Now, only tear drops are all that I could see.
Ooh, ooh
Got a one way ticket to BERLIN
Gotta take a trip to lonesome town
Gonna stay at heartbreak hotel.
A fool such as I such as I
Will never, I cry my tears away.
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket to BERLIN.
Choo choo train
Tuckin' down the track
Gotta travel on it
Never comin' back
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.
Gotta go on, gotta truck on
Got a one way ticket to BERLIN.
I gotta take a trip to lonesome town
Gonna stay at heartbreak hotel
Ooh, a fool such as I, such as I
Will never I cry my tears away.
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket to BERLIN.
Choo choo train
Tuckin' down the track
Gotta travel on it
Never comin' back
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.
Got my ticket...
One way, one way, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket to BERLIN.
Choo choo train
Tuckin' down the track
Gotta travel on it
Never comin' back
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.
Bye my love, my babe is leavin' me
Now, only tear drops are all that I could see.
Ooh, ooh
Got a one way ticket to BERLIN
Gotta take a trip to lonesome town
Gonna stay at heartbreak hotel.
A fool such as I such as I
Will never, I cry my tears away.
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket to BERLIN.
Choo choo train
Tuckin' down the track
Gotta travel on it
Never comin' back
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.
Gotta go on, gotta truck on
Got a one way ticket to BERLIN.
I gotta take a trip to lonesome town
Gonna stay at heartbreak hotel
Ooh, a fool such as I, such as I
Will never I cry my tears away.
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket
One way ticket, one way ticket to BERLIN.
Choo choo train
Tuckin' down the track
Gotta travel on it
Never comin' back
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.
Ooh, ooh got a one way ticket to BERLIN.
Got my ticket...
One way, one way, one way ticket
12 Ocak 2012 Perşembe
Tripadvisordan çormaca :)
- Berlin, Germany
- Mykonos, Greece
- Istanbul, Turkey
- Barcelona, Spain
- AltInoluk, Turkey
- Florence, Italy
- Copenhagen, Denmark
- Vienna, Austria
- Create your own travel map or travel blog.
- Find the best holiday rentals at TripAdvisor
9 Ocak 2012 Pazartesi
Fransa Günlükleri 7 - Luxembourg Bahçeleri, La Defense ve Yine Dostlara Kavuşma :)
Eveeet, geldik Fransa maceramın son partınaaaa. Zaten sıkmıştı artık, yaz yaz bitmedi yahu ! :P Şaka tabi, yaşadıklarımı aktarmaktan her daim büyük haz almışımdır. Bundan sonra da yazmaya devam edeceğim, daha Berlin günlükleri var sırada :P :S Her neyse, asıl mevzudan kopmayalım. Paris'te geçirdiğim sondan bir önceki gün yani 18 Kasım cuma, Işıkla beraber gezdik. Planı, sabah Luxembourg bahçeleri, öğlen Paris'in gökdelen diyarı La Defense, akşamda arkadaşlarla buluşma olarak belirledik ve yollara düştük :)
La Defense, Paris'in iş ve kapitalizm merkezi. Bir sürü gökdelen, modern bina vb. var. Şehir planı o kadar sağlam ki çok uzak olmasına rağmen buradan Arc de Triumphe görülebiliyor. Civardaki alışveriş merkezinde 38 euroluk bir şarap alıp iki kişi içtik bitirdik. İçtikten sonra çekilen fotoğraflarda suratım pespembe :) Bir de somonlu pizza aldım, bildiğiniz somonu tam olarak pizzanın üzerine sermişler, ıyy hiç beğenmedim :S
Bir gün Paris'e tekrar gidicem, eminim :)
Labels:
Gare du Nord
,
La defense
,
Luxembourg
,
Partheon
,
somonlu pizza
5 Ocak 2012 Perşembe
Veda
Hayatımın bazı kesitlerinde, insanlara, mekanlara veda etmek durumunda kaldım. Bu vedalar bazen etki alanımın dışındaki sebeplerden dolayı gelişirken, bazen de kendi planlarım doğrultusunda oldu. Her türlüsü ayrı bir hüzün kaynağıydı benim için, ama ilk defa bu kadar fazla vedayı ardı ardına yaşayacağım. Önce, 1 buçuk senedir çalışmakta olduğum(uzun dönem stajla beraber 2 yıl), ilk iş deneyimimi yaşadığım Garanti Teknoloji'ye, sonra arkadaşlarıma, aileme, İstanbul'a, en sonunda da ülkeme veda edeceğim :( Bugün dizinin ilk üyesi olan Garanti ailesine veda sürecini yaşıyorum. Görevime, 2009 yılının temmuz ayında stajyer olarak başlamıştım. Şirkette benimle aynı zamanlarda işe başlayan üniversiteden arkadaşlarım vardı. Ortama alışmak belki de bu yüzden hiç zor olmadı. Grubumda beraber çalıştığım insanlar da konularında uzman ve yeni bilgiler öğrenmem için bana her daim yardımcı olan kişilerdi. Okulla beraber, gayet verimli bir part time çalışma süreci geçirdikten sonra Erasmus macerası sebebiyle bir süre bu aileden uzak kaldım ama geri döndüğümde ve de mezun olduğumda, bu sefer farklı bir iş kolunda tam zamanlı olarak göreve başladım. Çalışma hayatım boyunca, hem yazılımcılık adına, hem de iş alanı hakkında çok değerli bilgiler edindim. Birlikte çalıştığım insanları iş arkadaşından öte, bir abi, abla, arkadaş olarak gördüm. Aklıma takılan soruları, ufak da olsalar, hiçbir zaman yanıtlamaktan çekinmediler. Her kararımda, düşüncemde hep yanımda oldular. Böyle bir ortama veda etmek tabi ki de zor, ama farklı amaçlar, istemeden de olsa, diğer bazı alanlarda da değişimi zorunlu kılıyor. Bana gösterilen dostluk ve işbirliği için tekrar teşekkür ediyor ve aynılarını ilerde içinde olacağım başka çevrelerde de bulmayı umut ediyorum.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)