Yurtdışı gezilerim sadece Erasmus ile sınırlı kalmadı. 2010 yılının Kurban bayramı tatilinde 4 günlük bir Balkan turuna çıktım. Tur derken kendimiz gittik. Ben, kardeşlerim ve Pelin. Kısa bir sürede 3 tane ülke gördük. Bosna Hersek, Hırvatistan ve Karadağ. 3 ülkenin de kendine has güzellikleri, değişik görülesi yerleri vardı. Genel anlamda memnun kaldığımız ve gayet rahat tamamladığımız bir gezi oldu.
1.Saraybosna
İlk durağımız olan Saraybosna, savaşın izlerini tüm gerçekçiliğiyle üzerinden taşıyan bir şehir. İstanbul'la veya büyük bir Avrupa kentiyle karşılaştırıldığında aslında şehir demeye bin şahit ister. Gözümde küçük bir kasaba gibiydi. Az gelişmişliğinin en büyük kanıtı havaalanıydı. Direk ayak bastığınız anda küçüklük ve masumluk dikkatinizi çekiyor.
Uçaktan inip pasaport kuyruğunda bir müddet bekledikten sonra, kendimizi havaalanının dışında, Bascarsija'ya gitmeye çalışırken bulduk. Tek çözüm taksiye binmekti, mecburen öyle yaptık. 15 euro tuttu. Taksicinin "Bayram şerifiniz mubarek olsun" demesi de hayli hoşumuza gitti :)
Bascarsija, Osmanlı izlerini taşıyan güzel bir old town örneği. Her ne kadar Kapalıçarşı'nın çakması olsa da :) hoşumuza gitti doğrusu. Bascarsija'ya şöyle bir göz attıktan sonra Mostar otobüs biletlerimizi almak üzere otobüs terminaline gittik. Yanlış hatırlamıyorsam 4 no lu tramwayın son durağıydı. 18 km ye yani yaklaşık 9 euro ya biletimizi aldıktan sonra tekrar old town a dönüp bu sefer de kalacak yer arayışına girdik. 3-4 tane hosteli, pansiyonu sorup soruşturduktan sonra ablamın ve Cihan'ın kararıyla 4 kişi kalınabilecek bir otele yerleştik. Odayı 70 euro'ya tuttuk. 1+1 odalıydı. Kalacak yeri ayarlayarak, sırt çantamızı atıp hafifledikten sonra Saraybosna'yı keşfe çıktık. Öncelikle, uçakla gelirken görmüş olduğumuz mezarlıklara gittik. Dağ- tepe tırmanıp mezarlıklara vardıktan sonra bu sefer de mezar taşlarını okumaya daldık. Hepsi 93-95 yılları arasında, savaş yüzünden şehit olmuş insanların mezarlarıydı. İçimiz cız etti ve savaşa bir kez daha lanet okuduk. Sonra yine yukarı tırmanmaya devam ettik ve şehri kuşbakışı görebileceğimiz bir tepeye vardık. Surlar falan vardı. Türkiye tarafından onarılmışlar. Şehir akşam ışıklarla gayet güzel görünüyordu. Bol bol fotoğraf çektik.
Karnımızın acıktığını anlayınca tekrar old towna gidip Sur Galatasaray restaurantında yemek yedik. Kebaba cevapi diyorlar. Sur Galatasaray eski bir Galatasaraylı futbolcu olan Tarık Hocic'inmiş. Kebabımızı da yedikten sonra yanlış yazmıyorumdur umarım Mijecka nehrinin kıyısından yürüdük. New town'a vardık ve Konzum diye bir alışveriş merkezine gittik. Ordan sonra da Bosna'nın gençlerle dolmuş taşmış en işlek caddesi boyunca yürüdük ve hotelimize vardık.
2.Mostar
Ertesi sabah 6'daki Mostar otobüsümüzü yakalamak üzere 5 te kalktık ve soluğu otobüs terminalinde aldık. Tam 6 da otobüsümüz hareket etti ve bir anda kendimizi güzel manzaralı Bosna yollarında buluverdik. Mostar'a olan yolculuğumuz boyunca yanımızda bir nehir bize eşlik etti. Hatta yanlış hatırlamıyorsam Jablanika diye bir yerde çok güzel bir kanyon vardı.
Bu güzel yolculuğun ardından 8:30 gibi Mostar'a vardık. İlk işimiz Dubrovnik biletimizi almak oldu. Saat 12:30 a biletimizi aldık ve Mostar Köprüsü'ne doğru yola çıktık. Köprüye doğru giderken acıktığımızı farkettik ve soluğu "Burekçi" de aldık. Boşnaklar böreğe "burek" diyor. Ben patatesli börek istedim ve tadına doyamadım. Börek kolayca parçalanıyordu ve patatesleri küp küp kesmişlerdi. Yemeğimizi yedikten sonra restauranttaki görevliye köprüye nasıl gideceğimizi sorduk, yolu tarif etti ve sonunda muhteşem manzaralı Mostar Köprüsü'ne vardık. Bol bol fotoğraf çektik. Hatta yetinmedik nehir kıyısına indik, elimizi yüzümüzü yıkadık :P Uzun zamandır bu kadar huzur hissetmemiştim. Köprü, savaş sırasında yıkılmış ama Macar dalgıçlar köprünün taşlarını sular altından çıkarmışlar ve köprüyü Türkler tekrar inşa etmiş. Bir tarafında Müslümanlar, diğer tarafında Hristiyanlar var. Hristiyan Hırvat tarafında bir tepede bulunan büyük Haç da durumu kanıtlıyor. Mostar gezimizin sonunda eşe dosta minik Mostar Köprüsü bibloları aldık ve otobüs terminaline geri döndük.
3.Dubrovnik
Dubrovnikle ilgili öncelikle şunu belirtmeliyim: Çok Türk turist vardı! O yüzden biraz baydık, kendimizi hiç de yurtdışına gezmeye gitmiş gibi düşünmedik. Ama tur boyunca gezdiğimiz yerler arasında en güzeliydi doğrusu. 2 gün geçirdik. İlk gün akşam vardık. Otobüs garında, evlerindeki odaları pansiyon olarak kiralayan iki yaşlı teyzeyle geceliği kişi başı 10 euroya anlaştık. Bize bahçelerindeki mandalinalardan ikram ettiler. Tatlı bayanlardı :) Hırvatistan genelinde türk dizileri gayet meşhur. Bizim teyzeler de sabah saat 9 da Gümüş, öğlen Ezel, akşam Şehrazat izliyorlarmış :)
Ertesi gün tüm sur içini dolaştık. Dubrovnik çok şirin ve sakin bir yerdi. Sahile indik, kumlara uzandık. Pahalı bir restaurantta Hırvat şarabı tattım. Beğendim, başarılıydı:) Kocaman bir haçın bulunduğu tepeye çıktık. Güneşin batışını izledik ve tabi ki fotoğrafını çektik :) Sanırım bu sunset Floransa ile yarışır hatta daha iyisiydi sanki :) Gecede artık biraz alemlere akmak istediğimden Exit rock bar a gittik. Burda absinthe içtim =) Burdaki televizyonda bir Konzum reklamında Halit Ergençi görüp şok olduk:)
4.Budva&Podgorica
Dubrovnik'te dolu dolu iki gün geçirdikten sonra Karadağ yollarına düştük. Yine muhteşem manzaralı bir otobüs yolculuğunun ardından Budva'ya vardık. Yine surlar, kiliseler Adriyatik Denizi ile bütünleşmişti. Güzel bir restaurantta oturup diğer gezi arkadaşlarımın yemek yemesini bekledikten sonra 3 saatlik gezimizin ardından Podgorica otobüsümüze atladık. Bu sefer de dağ manzaralı bir yolculuk geçirdik. Gerçi az bir zaman sonra hava karardı, bir şey göremedik. Podgorica'ya gittiğimizde ilk iş olarak kalacak yer arayışına girdik ve Podgorica Hotel'e uğradık. Ordaki Luka abi hotel fiyatının pahalı olduğunu ama bizim , hakkında bilgi sahibi olduğu başka bir hostelde kalabileceğimizi söyledi. Yolu tarif etti, hostele vardığımız gibi yerleştik, sonrasında da şehri gezdik. Görülecek sadece ışıklandırılmış bir köprüsü vardı başka da bir şeyi yoktu. Akşam zar zor bulduğumuz bir restaurantta funghi pizzamızı yedik. Ertesi sabah taksiye atlayıp airporta gittik. Öğlen kalkan uçağımıza binip tıpış tıpış vatana döndük.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder