Diğer insanların yaptıklarını izleyip aynı şekilde hareket etmek mi yoksa insanın kendisi için en doğru olduğunu bildiği yolda ilerlemesi mi? En doğru olan yol derken, belki gerçekten iyi işler başarılmayacak, misal zengin ya da çok kültürlü bir insan olamayacaksın ama bulunduğun mevki ve koşullar sana yetecek, mutlu olacaksın. İnsan, özgürce hareket edip fikirlerini söyleyemediği bir ortamda yaşıyorsa zaten bu ikinci seçeneği pratiğe dökmesi imkansızlaşıyor. Diğer çevrelerde en azından bu iki seçenekten birini seçme şansı tanınmış oluyor. Çevredeki örneklerden de biraz yola çıkarak bu iki yaşan tarzını kendimce, yani subjektif bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
Taklitçi ve rekabetçi kişilik... Küçükken etrafında gördüğü herşeyi ister. İlkokulda( eğer biraz hırslıysa) diğer öğrencilerin çalışkanlıklarını kıskanır, (eğer hırslı değilse de) yine reklamlarda ya da onda bunda gördüğü oyuncakları falan ister. Ortaokulda başlayan ve lise ile devam eden bir süreç içerisinde ise diğer insanların aşklarını ister. Arkadaşları sevgili yapmaya başladığında o da boş durmak istemez onlar gibi çift olmak ister, karşısındakini sevse de sevmese de... Sevmeyince sevmek için ya da sever gibi görünmek için kendisini zorlar ama belki de o an aklında çok başka şeyler vardır. Bambaşka bir insan olmak istiyordur ama etrafına uyum sağlayabilmek için, "onlar" gibi olabilmek için kendi fikirlerinden, planlarından taviz verebilir. Bu kişi üniversiteye geldiğinde ise 3 kırılımdan herhangi birini seçebilir. (eğer az çok politika-ideoloji gibi şeylerle ilgileniyorsa) yine kendini diğerlerine ispat etmek için ya da belki de hiç içeriğini net bilmediği düşünceleri savunmak için olaylara karışır, (eğer derslerine kasıyorsa) ilerde para kırmak isteyen arkadaşlarının yaptığı gibi derslerine inek misali çalışır iyi bir ortalama yapıp adı sanı duyulmuş bir şirkete kapağı atmak ister (yanında dolaşan insana önem veriyorsa) yakışıklı veya güzel sevgili arayışlarına girer, burdaki amacı ise civarındaki insanlardan önce evlenip çoluk çocuğa karışmak olabilir mesela. İş hayatında sabahtan akşama çalışır, yetmez mesaiye kalır. Bu sefer çalışma anlamında etrafından daha bağımsız hareket edebilir aslında kimse mesai kalmazsa da o kalır. Hayatında rekabete ve başarıya daha çok yer vardır artık.. Yaşı gelince de münasip bir eş bulur kendine, çoluğa çocuğa karışır, onların büyümesini bekler bekler o bekledikçe yaşı beklemez kemale erer ve vatandaş tahtalı köyü boylar. Allah rahmet eylesin...
Kendi halinde yaşamına devam etmek isteyen kişi. Namıdeğer deli, ama belki de yaratıcı, farklı belki de bu dünyadan hiç değil, yakışmıyor çünkü... Küçükken konuşmayı geç sökebilir, ya da elinde avucunda bir şey olmamasına rağmen diğer çocuklar ona imrenir. Onda değişik bir şeyler vardır hep. İlkokulda (eğer öğrenmeyi seviyorsa) derslerini dinler, çalışır ama sadece bundan zevk aldığı için, (eğer öğrenmeyi sevmiyorsa) kendine illa ilgilenecek bir hobi bulur, ama örneğin erkekse ve tüm erkek çocuklar futbola sarmışsa o basketbolla ilgilenir vb. Ortaokulda ve lisede herkes sevgili yapma yarışındayken ( eğer çok maymun iştahlı ve bencilse) kimseye yüz vermez ya da bir kişiden hoşlanması toplam 1 hafta sürer, ( eğer az romantikse) sürekli platonik aşklar yaşar, bir araya gelmek istemez çünkü onun için güzel olan şey uzaktan izlemektir. Üniversitede (eğer politika ve ideoloji ile ilgileniyorsa ) kendince çok değişik fikirler yaratabilir, ama olaylara girmez çünkü her girdiği toplum ya da her öğrenmeye çalıştığı düşünce kendinkilerden bazı yönleri ile farklıdır, hiçbirine tam uyum sağlayamaz. (eğer derslerle ilgilenmeyi seçtiyse) çok farklı projeler ortaya koyabilir ama bunları yapmaktaki amacı hiçbir zaman diğer insanlardan üstün olmak değildir, sadece kendini aşmaya çalışır. (eğer romantikse) Aslında lisedeki gibi halen aşkı tam anlamıyla bulamaz. Sadece etrafını izler ve aradığı insanın onlardan biri olmadığına emin olmaya çalışır. Bir gün birinden hoşlansa ertesi gün ondan daha iyisini bulacağını düşünüp vazgeçer.İçten içe böyle bağlılıklar için halen genç olduğunu düşünür. İş hayatına ya başlar ya başlamaz. (eğer iş hayatına girmediyse)Ailede para varsa gezer tozar, kitaplar yazar, belki biraz okur sonra bırakır. mezun olduktan 10 sene sonra dünyanın çok farklı yerinde yaşıyor olabilir. Ailede para yoksa başka ülkelere(bazen sırf macera için) kaçak olarak gitmek isteyebilir. (iş hayatına atıldıysa) çok yönlü birisi olmaya çalışır. İş hayatının kendi özgürlüğünü sınırlamasına izin vermez ki bu yüzden de çok uzun süre bir işte çalışamaz. Etrafındaki insanlar evleniyor diye tutuşmaz, çocukları oluyor diye iç geçirmez.. İnsanlar hep onu yalnız olarak tanımlar ama kendi iç dünyasında bir sürü sevgili ve çocuğa sahiptir. Bu düşüncelerle yaşar gider ( belki şanslıysa) 50 yaşında bile olsa hiç farketmez karşısına doğru düzgün biri çıkar onunla evlenir, anılarını ve planlarını ona anlatır, o da "dinler".. Kendine sürekli farklı planlar ve amaçlar hazırlayarak yaşamını sürdüre durur ama tabi hayatta bir yerde çıkmaz sokağa girer ve daha fazla ilerleyemez. Amaçlar ise her zaman havadadır, toprağa girmez. O kişi tarafından gerçekleştirilemese de onun etkilediği insanlar tarafından gerçekleştirilirler. "İyi bilirdik" demeyi hakedebilir o zaman. Sevenlerin başı sağolsun hatta.
Bu iki kişilikten hangisine kendinizi yakın görürseniz görün ama lütfen lütfeeeeen sizden farklı düşünen insanları yargılamayın.. Onların yapmak istedikleri şeyleri küçümsemeyin ya da engellemeye çalışmayın. Hayat, öznel kararlarla şekillendiği sürece güzel, sonuçları ne olursa olsun...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder