Bumerang - Yazarkafe

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Masal Şehri Prag

Pek çok değişik milletten olan Erasmus arkadaşlarımla yaptığım geziler her zaman daha sıradışı ve eğlenceliydi. Prag gezim de bunlardan birisiydi ve hem güzel bir şehir görerek gözüm gönlüm açıldı hem de dostlarımla beraber unutulmaz anılar ve fotolarla dolu süper zaman geçirdim.
Prag gezisine kimler teşrif etmemişti ki.Singapurlu muhteşem üçlü Edward, Hilmankari ve Wee, sonra Katalan Elena ve Rosaura, Bulgar Lalka ve Narcis, Yunan Eliza ve Chrysa, Amerikalı Chris,Portekizli Miguel, İspanyol Rosalia ve de tabi ki Türkiye'yi temsilen ben ve Başak..Bu kadar renkli grubu toplamak gayet kolay oldu aslında. Biz Prag'a gidiyoz dedik tüm gezgin Erasmus öğrencileri bu akıma katıldı :D
Prag diğer doğu Avrupa şehirleri gibi yürüyerek tek günde gezilip bitirilecek bir şehir aslında. Biraz ayaklar yorulur dağ tepe çıkarsınız ve tüm müzelerini görmezsiniz ama ben Prag'ı gezdim arkadaşş diyebilirsiniz. İlk iş istasyondan çıktık ve  etrafı casinolarla çevrili hostelimize gittik. Tüm arkadaşlarla en üst katta flat gibi bir yerde kaldık. 3-4 odaya yayıldık. Mutfağımız herbişeyimiz vardı ama en üste varana kadar tonla basamak çıkıyorduk :S Neyse hostelimize yerleştikten hava da hafif karardıktan sonra Prag'a bir giriş yapalım dedik.Vltava Nehri'nin civarında dolaştık. Baya esiyordu yaa. Etraftaki şatoların resimlerini falan çektik. Gemiye binip dolaşmak istedik ama maalesef artık o saatten sonra cruise düzenlenmiyordu.
Ertesi günki gezimiz Charkes Bridge, Prague Castle, bir de kalenin yakınlarında bulunan ve şovalye kıyafetleri sergileyen müzeden oluşuyordu. Charles Bridge üzerinden bir çok hediyelik eşyacı bulunuyor ve gayet güzel şeyler satıyorlar. Chrysa ile bayıldık  burdaki eşyalara, bizi zor köprüden çıkardılar. Sadece demir bir kolye alarak ucuz atlattım:)
Sonraki zamanlarda Bulgar ve Yunan arkadaşlarla cruise gezisine gittim, old town ı dolaştım. Prag'ın old town ı çok renkli. Faytonları ve şirin binalarıyla kendine baktırıyor. Ayrıca Astronomical Clock'u da cabası :) Nazım Hikmet yaşamının bir bölümünü bu güzel şehirde geçirmiş ve şiirlerini Slavia Cafe denen bir mekanda yazmış. Buraya kadar gelmişken büyük üstadın mekanına gitmemek aptallık olurdu di mi :) Ayrıca John Lennon gibi bir başka büyük insanın adını taşıyan  Lennon duvarına da gittiğimi ve duvara ufak da olsa(çünkü yer kalmamıştı yaw) bir şeyler karaladığımı belirteyim. Akşama doğru da İspanyol+Katalanlarla disco avına çıktım :) Düzgün bir yer bulamadan döndük ama içtiğimiz bir  tanecik bira bile o soğukta azcık ısınmamıza yetti:)
Hilmankari istasyon civarında bir Türk marketi gördüğünü söylemişti. Varşova'ya geri dönmek üzere istasyona giderken bu markete uğrayalım dedik. Market sahibi 12 Eylül olaylarından olacak ülkesini terketmek zorunda kalmış ve Prag'da bir Türk marketi işleterek yaşamını sürdürmeye başlamış. Marketten uzun zamandır hasret kaldığımız Türk kahvesi, ezo gelin çorbası, sütlaç gibi yiyecekleri aldık.
Artık Prag'a veda vakti geldi de geçiyordu. Bir güzel gezinin daha sonuna gelmiştim. Miguel saolsun bavulumu trene kadar sürükledi :) Kompartımanda Uno oynaya oynaya Varşova'ya doğru yol aldık :)
  

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe