Bumerang - Yazarkafe

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Conquering Italy!!! Volareeee oooo Cantare oooo :)

O kadar yeri dolaşıp İtalya'ya hiç uğramayacağımı sandıysanız ya-nıl-dı-nız. Sanırım herkesin hayalidir bir gün İtalya'ya gitmek. Eat Love Pray adlı dandik filmde de bu konuya değinilmişti. Bir insan hayatında değişim yaratmak istiyorsa kesinlikle buraya gitmeli!!İtalya insanda güzel etkiler ve değerli anılar bırakabilecek bir ülke gerçekten :)
Erasmustaki Paskalya tatili zamanlarıydı. Bize o vakitlerde Polonya'da yaşanmaz demişlerdi. Malum acayip Katolik bir ülke ve bu tarz dini şeyleri çok ipliyorlar. İnsanın yaşamak için ihtiyacı olan şeyleri alabileceği marketler, dükkanlar aklınıza ne gelirse alayı kapalı!!!Bizim daha öncede burda erasmus yapan arkadaşlarımız rivayetlere göre Halloween da 1 hafta 1 paket makarna ile idare etmişler:) Uzun lafın kısası, biz bu kadar zorluğa gelemeyiz, hazır da zaten Schengen'imiz varken bu tatilde Polonya'dan kaçalım veee İtalya'ya gidelim dedik..
İtalya gezi grubumuz, 3 Türk, 1 Hindistanlı ve 1 Çinli den oluşuyordu. Tek erkek vardı o da Hindistanlı. Ahh ne romantiiiik :) Zaten bence insan bir yere giderken yanında bulunan insanları çok takmamalı geziye ve onun kendisine katacaklarına yoğunlaşmalı. Ben de isterdim sevgilimle gitmek ama napalım yani :( :D İlk durağımız Wroclaw'dı. Evet yanlış duymadınız :) Çünkü, Wizz air katkılarıyla olan uçuşumuz Polonya'nın Wroclaw şehrinden Milan'aydı. İyi de oldu. Wroclaw ın şirin cücelerini gördük. Caddelere sokaklara aklınıza gelebilcek her saçma yere minik cüce figürleri koymuşlar. Ayrıca katedralin önünde de bir kaç foto çekildik. Yavaş yavaş boğazımın göçtüğünü hissettiğimden Hot wine içtim fln.Tamam işte Wroclaw'ı da gezip aradan çıkarmış olduk :P
1. Durak Milan
Milan'a olan uçağımız akşam 8 sularında Wroclaw semalarından havalandı ve 10 gibi Milan'a vardık. Ama havaalanı o kadar şehir dışında kiii uçaktan indikten sonraki otobüs yolculuğumuz bitmedi gitti. Neyse ki sonunda Milan'a vardık, hay varmaz olaydım. Ama o sırada İtalya'ya geldiğimden dolayı heyecanlı ve başıma geleceklerden habersizdim.

Milan'da kalacak hostel mostel ayarlamamıştık. Geceyi geçirmek için ilk önce Mc Donalds bulup ona sığındık. Ama içeri gelen giden tipler hiç tekin değildi ve dışarıda birbirleriyle kavga eden aşırı sarhoş tipler vardı. Saatler ilerledikçe akıbetimiz hakkında daha da tedirgin oluyorduk. Tek istediğimiz sıcak temiz bir yuvaydı ama artık onun için çok geçti, paradan kısıp daha çok gezme gibi bir felsefeyi benimsemiştik işte bir kere!! Mc donalds gece 2 de kapandı ve bize hala geceyi geçirecek bir yer lazımdı. O sırada Milan caddelerini arşınladık ve açık dükkan olup olmadığına baktık ve şansımıza kebabçı bulduk. İnsan yardıma muhtaç olduğu zamanlarda ülkesine ait bir şey bulduğunda sevindirik oluyor :) Kebabçı baba da bizi yalnız bırakmadı. Boş olan su şişelerimizi doldurdu :) Bir kaç saat dükkanında pineklememize izin verdi ama her güzel şeyin olduğu gibi bunun da bir sonu vardı ve acı gerçek bir kaç saat sonra suratımıza vuruldu.
Kebabçıdan çıktıktan sonra artık tek bir seçeneğimiz kalmıştı, o da boş Milan caddeleri. Bari istasyonun açılmasını bekleyelim dedik ve istasyon önünde oturduk, oturduk, oturduk...O sırada bir kaç insanın bize yaklaşmakta olduğunu farkettik. 3 tane erkek. Konuşmalarını dinledik, evet evet yanlış duymadık bunlar da Türk!! Gecenin 3 ünde Milan'da istasyonun önünde bizden hariç takılan insanlar başka hangi milletten olabilirdi ki!!:D Cimri, cesur yurdum insanı burda da kendini göstermişti. Bu arkadaşlarla muhabbetimiz esnasında öğrendik ki meğer onlar da Varşova'da erasmus öğrencileriymişşşşş..Tesadüfün bu kadarına pess..Ama hiç görmemiştim onları daha önce. Zaten farklı bir okula gidiyorlardı. Onlar da bizle tamamen ters bir tatil planı yapmışlar son durakları Milanmış ve sabah 6 ta Milan'dan Varşova'ya uçakları kalkıyormuş. Daha sonra bu arkadaşları alıp havaalanına götürecek olan otobüs geldi ve biz gene yalnızlığımızla baş başa kaldık. İstasyon halen açılmamıştı, donuyorduk, uykusuzduk, korkuyorduk. Çünkü etraftaki tiplerin hiçbiri tekin değildi. Polisler bile bir acayip görünüyordu. Birbirlerini kovalayan karı kocalar, bizden para isteyen dilenciler, aşırı ayyaş evsizler,vb. hepsi istasyonun açılmasını bekliyordu :) Düşeceğimiz kadar düşmüştük ama niyeee?Milan'ı gezcezzz..oyyy kıyamammm
Sonunda evimiz istasyonun kapıları açıldı ve diğer insanlar gibi içeri koşuştuk. İlk gördüğümüz banklara oturduk. Sessiz ve sakin bir şekilde gecenin bitmesini bekledik. Ama bulunduğumuz yer halen soğuktu ve ben artık boğazımın ağrısından duramıyordum. Aynı zamanda sesimde de ufak değişimler başlamıştı,tanrımmm grip oluyordum :S Farklı yer arayışlarına girdik. İstasyonun üst katına çıktık o civarlarda o kadar kötü tipli insanlar yoktu. Sabah olana kadar burda takılabilirdik. Sonrasında da Milan'da harcayacağımız diğer gece için bir hostel bulurduk nasıl olsa değil mi:) (çok bulursuuun çoooook :S) Diğerleri sızdı, uyudu. Ben civardaki değişik tipli göçmen insanlardan korkumdan mıdır yoksa genel uyuyamama sorunumdan mıdır bilinmez yine uyuyamadım ve öyle etrafa bakındım durdum, o anki duruma lanet ettim. Saatler saatleri kovaladı ve sonunda etraftaki restaurantların açılmaya başladığını hissettim. Acayip kötüleşmiştim acil sıcak bir şeylere ihtiyacım vardı. Bizimkileri açılan ilk restauranta sürükledim, bir macchiato kaptım ve diğerlerinin bizi bekleyen gün için düşündükleri planları dinledim. Onlar da benim gibi yorulmuş ve bir diğer gecenin de böyle olacağından korkmuştu ki ilk önce hostel ayarlama konusunda karar kıldılar. İstasyondan çıkıp, kafamıza yatan bazı hostelleri bulmaya koyulduk. Metroya falan bindik. Amanııınnn hiç İtalyan yok yaaa.. Yakışıklı İtalyan masalları falan hepsi bir anda yitti gitti. Hayal kırıklığına uğradım resmen, nereye baksam Filipinli vardı!!!Neyse o sırada daha önemli bir mevzu vardı. Hostel bulamazsak bir sonraki geceyi çıkaramayabilirdim. Metrodan indikten sonra hostellere doğru yol aldık. Birinden çıktık ötekine girdik ama hepsi doluuu!!Bir de bi şeye benzeseler bari, ama dolu dolu işte :( Artık ümitlerim tükenmek üzereyken Çinli kız Çinliliğini gösterdi ve bir Çin hosteli bulduğunu söledi. Telefonda adamla Çince bir şeyler konuştu. Bize dönüp boş yer olduğunu söylediğinde o anki sevincimi anlatamam :'( :D
Hostele yerleştikten sonra sıra Milan'ı adamakıllı gezmeye gelmişti. İlk önce Santa Maria Delle Grazie ye gittik. İkinci olarak da the Galleria Vittorio Emanuele II e . Burası üstü kapalı karşı gibi bir yer ama tavanı baya yüksek. Mağazalar, restaurantlar falan var içinde. Milan'da gördüğümüz sayılı hoş mekanlardandı. Ve sonraaaaa asıl görmemiz gereken yapıyı gördük. Tabi ki de Milan Katedralini ya da Dom mu desem her neyse. Muhteşem muhteşem muhteşem. Hayatımda şu ana kadar gördüğüm en mükemmel katedral. Milan'ı tek başına sırtlıyor helal olsun :)
Son gücümü katedrali görmek için harcamıştım. Katedralin içindeyken ayağıma kramp falan girdi. Artık sesim iyice gitti, konuşmak bir işkenceye dönüştü.Üstüne üstlük bir de yağmur yağıyordu!!! Hostele gidip  yatmak istiyordum ama diğerlerinden tek derdi gezmekti.Başağa artık dayanamayacağımı anlattım benimle hostele gelmeyi kabul etti. Şükür hostele vardık ve direk uyuduk, akşam yine gezeriz dedik. Akşam oldu hostelin bulunduğu caddelerde  yürüdük. Etrafı Filipinli, Çinli, Arap insanlar istila etmiş resmen. Aşırı bir göçmen nüfus var. Tekrar katedralin olduğu meydana gittik. Pizza yedik. Eczaneden favori ilacım Strepsili aldım, belki boğazımı iyileştirir diye ama artık çok geçti.
Gece hostelimize döndük ve ertesi sabah Venedik için çıkacağımız tren yolculuğunu düşünür olduk.
   

2. Durak Venedik
Uyanık Çinli önceki gün ben hasta bir şekilde hostelde yatarken boş durmamış, Venedik tren biletlerimizi aradan çıkarmıştı. Sabah uyandığımızda yine yağmur yağdığını görüp bir hayal kırıklığı yaşamıştık ama artık kendimizce bir çözüm yolu belirlemiştik. Spor ayakkabılarımızın içine poşet bağlayarak, ayaklarımız en az ıslanacak şekilde tren garına doğru yola çıktık. Trene atladığımız gibi yer bulduk. Bir kaç saat rahat bir şekilde koltuklara yayılmışken yanlış hatırlamıyorsam Verona civarından binen çoluklu çocuklu 4-5 aile etrafımızı sardı ve dört bir yanımız miniklerle doldu. Arkadan saçımı çekiştiren mi dersiniz, ya da yanımda sürekli dik dik bakan minik bebeği mi..Hepsi çok tatlıydı yaa.
Bilet kontrolcüsü biletlerimizi kontrol etmeye gelince biz gayet rahat bir şekilde biletimizi çıkardık gösterdik, nerden bilelim bileti validate etmemiz gerektiğini!!!Adam bilet validate olmadığı için bizden 50 euro vermemizi istedi. Turist olup olmamamızı dinlemedi uyuz. Bileti dandik bir makineden geçirmedik diye şu başımıza gelene bak..Napalım şans işte. Bilmiyorduk. Artık aynı hataya düşer miyiz?Yoooo :)
Etrafta görünen su birikintilerinin fazlalaşmasından yolculuğun sonuna geldiğimizi anladım. Artık aşıklar şehri Venedikteydim. Venedikten beklentim fazlaydı, gezinin sonunda da bu beklentim fazlasıyla karşılanmıştı. İlk önce ağır çantalarımızı bir yere bırakma telaşı içindeydik ama tren garındaki emanet yerleri bize pahalı geldiği için Venediği koca çantalarla gezme kararı aldık :( Özellikle görmek istediğimiz bir yer yoktu o yüzden Venedik caddelerinde boş boş dolandık durduk. Venediğe elmişseniz gondola binmek gereklilik gibi bir şeydir aslında ama o sırada o da 20 euro ydu ve yine imkanlarımız dahilinde değildi :(
Bir köprünün üzerinden geçip yine başka köprüye :) Köprülerin sayısı saymakla bitmez. Ama zevkli ve değişikti. Günü yine pizza yiyerek geçirdim. Günün sonlarına doğru ise sesimi tamamen kaybetmiştim. Venedik maceramı konuşamayarak tamamladım :(
   
3. Durak Floransa
Venedikte ben ve Tümay hariç diğerleri tren istasyonunda sabahlamayı, paraya kıyıp otelde kalmaya tercih etmişlerdi. Zira trenimiz sabah 9 fln gibiydi ve dışarda kalmak mantıklı olabilirdi ama artık sesimi kaybetme boyutunda hasta olduğum için bu riski alıp canımı kaybetmek istemedim.

Sabah 6 sularında Başak beni telden aradı ve soğuğa artık dayanamadıklarını sabah 5 te olan bir trene binip gittiklerini söyledi. Floransaya Bologna aktarmalı gidecektik ve Bologna 'da görüşmek üzere karar verdik. Sonrasında da ben ve Tümay düştük yollarda. Sabah Venedik bir hayli güzel oluyordu cnm :)
 Diğerleriyle önceden sözleştiğimiz gibi Bologna da buluştuk ve çok çok değişik bir pizza çeşidi denedim orda. Rulo halinde bir pizzaydı ve İtalya'da yediklerimin en lezzetlileri arasındaydı.molto bene!Sonrasında da Mc Donaldsta oturup tren saatini bekledik. Bolognayı sadece tren istasyonu ve civarından görebildik tühhh. Neyse başka zaman tekrar gideriz:)
Floransa trenimiz nihayet kalktı ve güzel manzaralarla dolu(hem doğal güzellik hem de trendeki yakışıklı erkekler) bir yolculuğun ardından kendisinden beklentimin bir hayli büyük olduğu o yüce şehir Floransa'ya vardık. Daha istansyondan çıktığımız andan itibaren o sevimli ve sıcak atmosferi ile bizi içine çekti. Bisikletçiler, güneş gözlükçüler bana güzel havanın haberini verdi :) Artık nerdeyse kendi şehrim Istanbul'un enlemlerinde sayılırdım, Varşova soğuğundan kaçıp güneye gelmiştik. Şehrin ambiansı gayet hoştu. Binaların yapısı, şirin sokaklar artık gerçek İtalya'da olduğum hissini vermeye başlamıştı. Eeee Venedik neydi diceksiniz?Öncelikle Milan'ı hiç sormamanızı rica eder, Venediğe gelince de daha çok köprüler, gondollarla İtalya'dan çok bir denizci memleketine benzediğini söyleyebilirim. Floransa İtalya'nın Rönesans merkezi, ne İtalyası dünyanın aslında:) Leanorda da Vinci'nin diyarı, tarihi ve sanatsal ögelerle bezenmiş eşsiz bir şehir. Gezdikçe bunu daha iyi anladım ve gelecekte mutlaka bir daha gelme kararı aldım.
Floransa güzel şehir dıştan, peki ya içten? Öncelikle başımızı sokacak bir hostel bulmamız gerekiyordu. Bir arkadaşımızın hostel sitesinden rezerve ettiği bir hostel vardı ve ilk hedefimiz yerini bulmak oldu. Sitede yazan adrese gittik haliyle ama gittiğimiz yerde yeller esiyordu. Sonra, telefondan aradık ve bir adam bizim alıp hostelin asıl mekanına götürdü. Adamın tipi bir acayipti yine Filipinli havası sezdim ve ne yalan söyliyim çok ahım şahım bir mekana gitmediğimizi tahmin ettim, gerçekten de öyle oldu. Floransa gibi güzel bir şehirde konaklama olayımız çok ziyan oldu. Öyle bir hosteldi ki akşam odada 6 yatak varken sabah 10 tane yatak olduğunu görüyordunuz. Yeni insanlar, bazıları yerde yatıyorlar!İşte girişimci anlayış, işte ticari kafa!Şaka bir yana çok enteresan bir hosteldi. İçinde kalanlar da öyle. Meksikalı bir çocukla tanıştığımı hatırlıyorum. Sürekli etrafımızda dolanıp yaptığımız yemeklerden tatmaya çalışıyordu. Yaşlı İtalyan fotoğrafçı da büyük hevesle alıp yine büyük bir aptallıkla buzdolabına koyduğumuz ton balıklarımızı yemişti. Sonra Japon bir kızla tanıştığımı hatırlıyorum. Kendisinden bahsetmişti ama unuttum. Neyse Japon her yerde buluruz :)
Hostel dışında İtalyan gece hayatına da ufak bir giriş yaptık. Çinli arkadaşımızın bir arkadaş bulma sitesinden edindiği Arnavut kökenli ama eğitim hayatında İtalya'da devam eden bir kız bizi küçük ama eğlenceli bir mekana götürdü. İnsanlar durmadan dansediyordu bir vakitten sonra da drum lar falan devreye girdi. Tam samba havası oluştu ama tabi ben ayak uyduramadm, içmeye verdim kendimi :)İçme demişken de garibanlığımız burda da kendini gösterdi ve marketten 2 euro ya aldığımız şarabı mekana sokmayı başardık :) Zira içerdeki içkiler 10 euro falandı galiba. Şimdi olsa o kadar kasmazdım da o sıralar öğrenciydik :) Caddede yürürken  de Varşova'dan olan Erasmus arkadaşlarımııza rastladık, ama bunları tanıyordum :) Onlar da daha sonra Roma'ya uğrayacaklarını söylediler. Orda görüşmek üzere telefonlarını aldık.
Floransa'da gezdiğim yerler; öncelikle Ponte Vecchio(eski köprü), sonra Signoria meydanı, Uffizi Galerisinin girişi ve civarındaki heykeller, ressamlar, ve de Santa Maria del Fiore Kathedrali'ydi. Bu yerleri genellikle ilk günümüzde gezik, ikinci gün tüm şehri bir ucundan diğerine bisikletle dolaştık ve acayip eğlendik. Belki Uffizi galerisinde 16. yüzyıldan kalma bilmemkinin eserini göremedim ama Floransa'da çocuksu bir şekilde eğlendim ve gerçekten oralıymış gibi hissettim. Ama buna rağmen bu şehirde bana en şok heyecan veren an sunseti izlediğim an oldu. Güneşin batışını izlemek için ismini hatırlamadığım bir tepeye gittik ve burda  bulunan çakma Davut heykelini de görmüş olduk. Hayatımda hiç bu kadar güzel bir sunset yaşamamıştım. Çok güzeldi, çooook.Merdivenlerde oturduk, aşağıda çalgıcılar hoş alternative parçalar çalarken kaptım biramı kendimi güneşin batışına, o anki mutluluğuma, hayallerime, sevdiklerime ve orda bulunmayı benden çok daha fazla haketmiş kaybettiklerime  adadım.

4. Durak Pisa
Hazır İtalya'ya gelmişken şu meşhur Pisa Kulesi'ni de görmemiz gerekiyordu haliyle. Zaten bu şehri de bir tek bu amaç doğrultusunda gezdik. Floransa'dan hemen hemen 30 dk.-1 saat süren bir tren yolculuğunun ardından küçük ama tatlı şehir Pisa'ya vardık. Hemen yukarı kulenin olduğu yere tırmandık. Sadece kule de yokmuş bir tane de kilisemsi bir yapı vardı:)(Pisa Kathedrali) Ve de bir sürü hediyelik eşyacı. Pisa kulesi biblomu aldım:)
Kuleyi itermş, tekmelermiş gibi değişik içerikli saçma sapan 3-5 foto çekildikten sonra şehirde yapılacak herşeyi hemen hemen bitirmiştik. Yolda insanları sürdüğünü gördüğümüz , pedallı, değişik, küçük arabalar hariç. 3 Türk+1 Hindistanlı olmak üzere bu aracı kullandık:) Arada oraya buraya tosladık, yolumuzu kaybettik, yolculuk stresinden kaynaklanan(!) tartışmalar oldu derken sonunda aracı aldığımız yere bırakmayı başardık:) Pisa maceramızı doruk noktasında tamamlamıştık. Artık Roma bizi çağırıyordu:)

5.Durak Roma
İtalya'nın aslında tüm şehirleri birbirinden güzel ama Romanın yeri apayrı... Bunun sebebi Roma İmparatorluğu'nun beşiği ve Vatikan gibi bir din merkezinin yanı başında bulunması olabilir ama herşeyden önce şehrin kendine has bir ambiansı ve görülecek pek çok tarihi ve doğal güzelliği bulunması. Şehir kendine baktırıyor :)
Roma'ya aşağı yukarı 4 saat süren bir tren yolculuğunun ardından vardık. Vardığımızda akşam 10 du ve book ettiğimiz hostele gitmek için biraz geç bir zamandı. Ve de artık hiç kimse dışarda kalmak istemiyordu :) Bu yüzden bir sürü berduşla dolu istasyondan ayrılıp Roma caddelerinde hostel avına çıktık. Bir arkadaşın daha önceden adresini yazdığı bir hostele gidelim dedik. Gidene kadar yolda gördüğümüz tipler de birbirinden acayipti doğrusu. Afgan mı diyim Endonezya falan mı değişik ülkelerden pek çok göçmen gördük. Bazılarından da tırsttım :S Herneyse sonunda hostele vardık ve hepimizi bir odaya yerleştirdiler. O saatte artık herhangi bir yeri gezemeyeceğimiz için bazıları duş aldı bense hemen yattım .
Roma'daki ilk sabahımızda, Floransa'da karşılaştığım arkadaşım Nihat'ı arayarak onların gezi planından haberdar olmak istedim. Onlar ilk gün Vatikan'a gitceklermiş, bari biz de ilk Vatikan'a uğrayalım hem tekrar görüşürüz dedik. Hostelden çıkıp turist information office e uğradık ve önceden de araştırdığımız ve baya hesaplı geldiğini düşündüğümüz Rome pass i aldık. Rome pass, Roma içerisinde 2 müzeye bedava giriş, 3 gün boyunca bedava otobüs ulaşım masrafı gibi imkanları sağlayan 20 euro luk bir şeydi. Vatikan'a gidecek otobüsü bulduk ve sıkış tıkış bir yolculuğun ardından kutsal mekana vardık :P. Nihat'larla görüşmeyi başardık ama o gün onların son günüymüş ve Vatikan müzesini gezecek vakitleri yokmuş. O yüzden ayaküstü biraz konuşup, müzeye gitmek üzere ayrıldık. Vatikan o kadar kalabalıktı ki anlatamam. Çoooook uzun bir kuyruğu vardı, çaktırmadan insanları geçerek atlattık ama nerden baksanız 30 dk beklemişizdir yine. Müze çok büyüktü ve insanlar çok yavaş ilerledikleri için ara ara bayma noktasına geldim. Ama bir sürü tarihi eser gördüm ve kesinlikle değdi. En ilgi çekici yerleri Sistine Şapeli ve Raphael Odalarıydı denebilir. Her duvar her mekan ayrı bir düzelliği barındırıyordu. Tavanlardaki süslemeleri izleyecem diye arkadan gelen insanların yolunu kesmek de cabası:) Müzeyi gezmemiz 2 saatimizi almıştır belki de. Neyse ki sonunda çıkışı bulmayı başardık. :)
O anda kalıyor olduğumuz hostelde bir gece daha kalmak istemedik çünkü 10 euroya bir kampta kalmayı ayarlamıştık. Vatikanı gezdikten sonra kamp yerine gidip o gece kalmak için ayarlamaları yaptık. Fontana de Trevi(Aşk Çeşmesi), İspanyol merdivenleri, Pantheon, Castel Sant Angelo, ve bunun yolunda bulunan Melekler Köprüsü, ve de tabi ki gladyatörlerin mekanı Colosseum gibi yerlere uğradık. Roma'daki gezilerimiz esnasında Çinli kız bize pek eşlik etmedi çünkü coach surfing sitesinden edindiği coach u ile şehri geziyordu :) 
Bu kadar gezdikten sonra önce dondurma sonrasında da spaghetti keyfini haketmiştik :) Aynen öyle yaptık. Roma'daki son sabahımızda da kampın güzel ormanlık alanlarında :) ve deniz kenarında takıldık. Eh her güzel şeyin olduğu gibi bu gezinin de bir sonu vardı. Polonya macerama geri dönmek üzere, İtalya'ya ve burda geçirdiğim her güzel güne hiç de içimden gelmeyen bir şekilde veda edip, ucuz uçağımla ayrıldım :(

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Bumerang - Yazarkafe